Tarım sektörümüzün en temel sorunlarından birisinin planlama olduğunu bilmeyen yoktur. Meyveden sebzeye, tahıldan hayvancılığa kadar üretim kollarına göre farklılıklar olsa da planlamanın istediğimiz gibi gitmediğini biliyoruz.

Örneğin önümüzdeki yıl ne kadar domates üretmeliyiz, bunun planlaması yapılmadan çiftçilerimize bağlı olarak devam edecek. Az yetiştirilene çok daha fazla para verdiğimizde göreceğiz.

Meyvecilik sektörü de aynı durumda.

Tahıl üretimi de aynı durumda.

Hayvancılık da benzer şekilde.

Tarımımızın sorunlarının neler olduğunu biliyoruz. Her üretim alanının kendi içerisinde önlemlerini almamız gerekirken, çiftçilerin sorunu çözmesini bekliyoruz.

Portakal bahçeleri sökülüp seracılığa teslim olmaya devam ediyor.

Buğday yerine yayla bölgelerinde seracılık girişimleri devam ediyor. Sera üreticilerinin kg başına satış fiyatlarına bakarsak para kazandıkları görülüyor. Maliyetlerini hesaba kattığımız zaman ne kadar kazandıklarını bir kez daha incelemek gerekir.

Tahıllar canımızı sıkmaya devam edecek gibi. Çiftçilerimizin tahıl üretimine yönlenmesi kendi başına olmayacaktır. Her ne kadar alım fiyatlarını artırsak da yeterli olacağını düşünmüyorum.

Sektörün Tarım Bakanı’ndan İl Müdürlerine, İlçe Müdürlerine, mühendislerine kadar topyekun teyakkuzda olması gerekiyor. Yeterli mi elbette değil. Üreticilerin örgütlü olarak hareket ederek, özel sektörün de buna göre şekillenmesi gerekir.

Örneğin hafta sonu Antalya ve Burdur’un yayla bölgelerine gittim. Nohut üreticileri, ekmişler tohumlarını bekliyorlar. Sulama yok, gübreleme yok, ilaçlama yok. Ne gelirse razılar. Organik nohut mu satacaklar, hayır. Hatta nohut yetiştirdikleri alan üzerinde başka ürünler için planlama yapıyorlar.

Üretici böyle istemiş, böyle yapmış. Elbette öyle de biz üretimi nasıl arttıracağız? Bu arada bir sürü boş tarla bekliyor. Ekim-dikim yapılmamış. Hani bir karış toprağımız boş kalmayacaktı? Çok uzakta değil, 6 ay önceden bugünleri tahmin edemiyor muyuz?

Tarım sektörünün çiftçiler ve özel girişimciler üzerinden bizim gönlümüzden geçeni vermesini bekliyorsak, bu boşa geçmiş zaman demektir.

Ukrayna ve Rusya’dan gelecek buğday bizi rahatlatmış gibi gözükebilir. Ayçiçeği de öyle. Ya da ithalata bağlı diğer tarım ürünleri…

Limana düşen bir bomba piyasaları cayır cayır yakıyor. Bundan sonra Türkiye’nin çevresinin şu andan daha güvenli olmayacağını da görebiliyorsak, neyi bekliyoruz?

Devlet eliyle planlama ve üretim düzenlemesi yapılması gerekiyor.

Bu arada şunun da altını çizelim. Devletimizin yetkilileri Ankara’dan bazı kararları alabilirler ve bunun talimatını ülke geneline gönderebilirler.

Tarım sektörünün mevcut yapısıyla şu da olabilir, bu da olabilir öngörüleri de olabilir. Alınan kararlara göre kırsalda beklenen etki görülebilir mi, bunu tam olarak beklememek gerekir.

Örneğin üçüz kardeş marketler zincirine yapılan denetimler etkili oldu mu? Haa, bu arada petrol fiyatları bir miktar da olsa düştü. Petrole bağlı tarımsal girdilerde düşme oldu mu? Bunu kim kontrol edecek?

Unutmayalım, oturdukları makamı verenlerin gitmelerini bekleyen bürokratlar, memurlar olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.

Son not: Tarım Türkiye'mizin geleceğidir. Bu gelecek ise hepimizindir.