Önümüzdeki hafta 2019-2020 eğitim-öğretim yılı başlıyor ya, her yıl olduğu gibi yine tanıdık bir konu, ‘kayıt parası’ gündemde…
Önceki gün Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, mevzuat hükümlerine göre kayıt sırasında velilerden hiçbir şekilde bağış ve kayıt parası talep edilmesinin mümkün olmadığını belirtti ve “Bu durum bütün mevzuata, eğitim bilimine, psikolojiye aykırı. Bizim böyle bir şeye müsaade etmemiz mümkün değil. Velilerimiz bağışa zorlanamaz, bu konuda esnekliğimiz yok” dedi…
 
Bakan Selçuk kibar konuştu. Ondan önceki nice bakanlar, nice siyasilerden çok daha sert açıklamalar duyduk yıllar boyu. Kimi, “Zorla bağış alanı yakarım” dedi, kimi velilerden bu tür okulların/idarecilerin ihbar edilmesini istedi. Artık tüm veliler, hepimiz aşinayız bu açıklamalara. Yaklaşık 37 yıldır bu tür açıklamaların defalarca haberini yapmış biri olarak ben şahsen bugüne kadar daha bir tane okul müdürünün/yöneticisinin ‘zorla bağış’ gerekçesiyle soruşturma geçirdiğine şahit olmadım. 25 yıl önce de her okul kayıt döneminde “Kayıt alanı yakarım” başlıklı haberler yapıyorduk, şimdi de yapıyoruz. Değişen hiçbir şey yok. Bakanlar, ilgili bürokratlar, siyasiler bol keseden konuşuyor ama okul idarecileri bildiğini yapmaya devam ediyor.
 
Hiç unutmuyorum Antalya’ya geldiğim ilk yıllardı. Oğlumu evimin hemen yakınındaki okula götürmüştüm kayıt için. Kalabalıkta sıra beklerken o sırada kayıt yapan müdür yardımcılarının, iki torununu kaydettirmeye gelmiş yaşlı bir kadına yüksek sesle, “Teyze parayı getirmezsen kayıt yapmam” dediğini duydum. Hemen yanlarına gidip itiraz ettim. Böyle bir şeye hakları olmadığını, kayıt yapmaları gerektiğini söyleyince müdür yardımcılarından biri, “Beyefendi siz karışmayın” diye celallendi. Ben de kendimi tanıtarak bu tavırlarına son vermelerini aksi takdirde konuyu milli eğitim müdürüne aksettireceğimi söyledim ve oradan ayrıldım. Akabinde dönemin milli eğitim müdürünün yanına gittim. Konuyu özetledim. Ben müdürün derhal telefona sarılıp o idarecilere, “Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz, derhal gelen her çocuğu kaydedin” filan demesini beklerken müdür bana, “Yunus’cum sorun değil söyleyeyim senin çocuktan kayıt parası almasınlar” demez mi? Şok oldum, dumura uğradım resmen. “Müdürüm mesele benim çocuğum meselesi değil, bağış zorla alınamaz. Yasaya aykırı. Kaldı ki istenen o parayı ödeyemeyecek durumda birçok insan var” diye itiraz ettiğimde ise tartışmaya başladık. Seslerimiz öyle yükselmiş ki, dışarıdaki  personel odaya girmek zorunda kaldı. Neyse ben meseleyi böyle çözemeyeceğimi anlayınca bu genel sorunu haberleştirdim ve bir de köşe yazdım. Müdürle aramızda geçen diyaloğu da çok fazla ayrıntıya girmeden aktardım. Tabi kıyamet koptu. Dönemin Valisi aradı beni. Hem haberi yalanladı, hem de, “Milli eğitim müdürüyle görüştüm sana öyle bir şey söylememiş” dedi.  Allah’tan mesleki alışkanlık gereği müdürle aramızdaki tüm diyaloğu kaydetmiştim. Vali’ye, “İsterseniz konuşmayı dinleteyim” deyince mesele anında kapatıldı.
 
Demem o ki, velilerden zorla kayıt parası alınma olayı 25 yıl önce de vardı, şimdi de var, yarın da olacağa benziyor. Çünkü sistem buna müsait. Konuştuğum bir okul müdürü, “Bakan ne derse desin kayıt parası almak zorundayız. Okulun birçok ihtiyacı var ve para yok. Ne yapacağız, giderleri kendi cebimizden mi karşılayacağız” demişti. İşin özeti bu aslında. Önce ihtiyaçla başlayan kayıt parası geleneği, kötü niyetli birtakım idareciler sayesinde kangrene dönüşmüş durumda.
Ne diyelim, Allah velilere sabır ve para, idarecilere izan ve vicdan versin…