Yukarıdaki ifadenin sahibi, ülkücü hareketin en tanınmış ve en fazla bedel ödemiş isimlerinden biri olan Haluk Kırcı’ya ait. Tamı tamına 27 yılı hapishanede geçen Kırcı’nın bir zamanlar Erzurum’da birlikte de çalıştığım meslektaşım, değerli arkadaşım Macit Gürbüz’ün www.haberyirmibes.com’da yayınlanan röportajında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yle ilgili söyledikleri, bizim uzun zamandır yazıp söylediklerimizle örtüşür nitelikte…

 

Türkiye’nin bir dönemine damgasını vuran ve Susurluk kazasında hayatını kaybeden Abdullah Çatlı’nın en yakınındaki isimlerden olan Haluk Kırcı’nın bu röportajda MHP’nin içinde bulunduğu duruma ışık tutacak tespitleri var. Bu nedenle değerli meslektaşımın bu ilgi çekici röportajında Kırcı’nın sadece MHP ve Bahçeli ile ilgili değerlendirme yaptığı bölümünü paylaşıyorum…
 

“..MHP’nin bugünkü yapısında siyaset yapmam. Ülkücü hareketin yüzde 70’inin değişim istediği bir harekette, eğer gerçekten bir değişim olursa, bu değişimin içinde olur, gider öz fikirlerimi anlatır, dilekçemi veririm o genel başkana. Genelbaşkanın göstereceği talimat doğrultusunda gider aday olurum Erzurum Büyükşehir Belediye başkanlığına. Bütün arkadaşlarıma aynı şeyi söylüyorum. Sayın Devlet Bahçeli ülkücü hareketin genel başkanı olabilmiştir ama lideri olamamıştır. Ülkücü hareket lider eksenlidir. 35­40 yıldır ülkücü hareketin içinde olan bir adamım. Ağır bedeller de ödedim, hepsi helal olsun. Ama bildiğim tek şey var, o da şudur, ülkücü hareket lider eksenlidir, kasaba ve köy hareketidir. Bugünkü ülkücü hareket kokmuştur. Sayın Devlet Bahçeli partinin başındadır, genel başkandır, genel başkan olarak da görev yapmaktadır. Ama ülkücü hareketin sosyolojik ve psikolojik temellerine ciddi boyutta hizmet edememektedir. Ülkücü hareketin kendi iç dinamikleri içerisinde ciddi bir lidere ihtiyacı vardı. O liderin de bu kanaldan gelebileceğine inanıyorum. İnşallah hayırlısı olur.”

 
‘Ülkücü hareket aksiyoneldir’
“..Ülkücü hareketin en kötü sonu statikleşmesidir. Ülkücü hareket aksiyonel bir harekettir. Sosyolojik temelleri aksiyon üzerine kuruludur. Aksiyonel hareketler her zaman kendi iç dinamikleri açısından dışa yöneliktir. Ülkücü hareket maalesef bugün içine yönlendirilmiştir. Unutmayalım ki suyu dahi bir kabın içerisine koysak bekletsek kokar. Ülkücü hareket bugün koktuğu için de çok üzülerek söylüyorum şu günlerde güneydoğuda her gün yedi şehit verdiğimiz bir Türkiye’de ülkücü hareketin tartıştığı ve konuştuğu mevzulara bakın içler acısıdır. Hem sosyolojik olarak hem psikolojik olarak Türkiye’nin sahibi olan, en önemli noktada durması, en fazla tepkiyi göstermesi gereken, en fazla bu işe sahip çıkması gereken ülkücü hareket, bugün o mu olsun, bu mu olsun, o mu gelsin bu mu gitsin kavgasının içindedir. Ben bunun bir plan dairesi içerisinde birileri tarafından çok iyi dizayn edildiğine inanıyorum. Ülkücü hareket bu zilletten, bu içe kapanıklıktan, bu zavallı halden bir an önce kurtulup, yeniden aksiyon kazanmalı ve Türkiye’nin tüm meselelerine ciddi boyutta sahip çıkmalıdır. Siyaset yapmak tatlıdır, ülkeye sahip çıkmak farklıdır. Siyaseti herhangi bir partide gider bir şekilde yaparsınız. Ama bu hareket büyük hayallerin peşinde koşması gereken bir harekettir. Ve bunun içinde hazır kadroları vardır. Kim ne derse desin, sadece 1975­1980 arasında Türkiye’deki üniversitelerde okuyan binlerce arkadaşımız kariyer sahibidir, iyi yetişmiştir, bürokraside, eğitimde kültürde çok önemli yerlere gelmiştir. Her alanda başarılı, yetişmiş kadrolarımız vardır. Ama parti bu işin dizaynını, lokomotifini yapacaktır. Ancak bu yapı kendi ritmik yapısı içinde dönemediği için de bu insanlarımız dışarıda kalmıştır. Ülkücü kadrolar bu partinin içinde sadece siyaset yapsalar bugün Türkiye çok farklı bir yerde olurdu.”