Hangi tür canlı olursa olsun canlıların yaşamı temel olarak kaliteli suyun varlığına bağlıdır. Kaliteli su kaynaklarımızın değerini bilmez isek gün geçtikçe zorlanacağımız aşikâr.

Gökyüzünden yeryüzüne bakıldığında gördüğümüz maviliğin hepsi tatlı su değil. Bunu bilip de ona göre ayağımızı denk almalıyız. Malum, fiziki haritaları incelediğimizde mavilikler %70’lik bir alanı oluşturur. Bu maviliklerin suları temsil ettiğini biliriz.

Peki bu suların ne kadarı tatlı su? Tatlı suyun oranı sadece %2,5.

Tatlı suların hepsine erişebiliyor muyuz? Maalesef herkes aynı oranda ulaşma şansına da sahip değil. Çünkü dünya genelinde toplam su varlığının sadece %1’i erişebilir su miktarını oluşturuyor.

Ülkemizin su varlığını da birkaç rakamla irdeleyelim. Sanıldığı gibi su zengini bir ülke değiliz. Bakmayın bazı nehirlerimizin, çaylarımızın yılın önemli dönemlerinde şarıl şarıl denizlere aktığına.

Kişi başına düşen yıllık su miktarı 1,519 m³ kadar.

Türkiye’mizin nüfusu bugünlerde 85 milyon olarak biliniyor. Bu nüfusun hızla arttığını biliyoruz. Normal bir öngörü ile 2030 yılında 100 milyona ulaşacağımız tahmin ediliyor. Göç dalgalarıyla birlikte mi 100 milyon? Hayır.

Önümüzdeki yıllarda 90-100 milyon daha insanın yer değiştireceği stratejik analistler tarafından öngörülüyor. Önemli kavşak noktalarından birisinin Türkiye olduğunu bilirsek, nüfusumuzun daha fazla olacağını da tahmin edebiliriz.

Nüfusumuz 100 milyon olunca kişi başı miktar 1,120 m³’egerileyeceği düşünülüyor.

Türkiye’de kendi içerisinde sorunları bulunan 25 su havzası bulunuyor. Bunların bir kısmı sanayi vb. etkilerle kirlilik tehlikesi altında. Bir kısmında ise tarımsal sulama açısından sorunları var. Bazıları arasında ise su geçişleri olduğu söyleniyor.

Geçtiğimiz yıl ülkemizin hemen her bölgesinde, yağış anlamında, yaşanan kış mevsimi bizleri sevindirmişti. Kar ve yağmur yağışları barajlarımızı, göllerimizi doldurmuştu. Doluluk her yerde tam sağlanamasa da memnuniyet vericiydi.

Yağış durumu ise bu yıl çok çok az seyrediyor. Kuraklık dönemi içerisindeyiz. Kar yağışı bazı bölgelere yeni düşerken bazı bölgelerimiz de ya yok ya da yok denecek kadar az. Yağmur yağışı da yeterli değil.

Yağışın yetersizliği ise doğrudan yer üstü ve yer altı su kaynaklarımızı etkiliyor. Göllerimizdeki ve barajlarımızdaki sular bitme noktasına yaklaşıyor. Yeraltı suları ise çekilmeye devam ediyor.

Önümüzdeki aylardaki yağış ne kadar olur ve gölleri, barajları ne kadar doldurabilir bilemiyoruz. Ancak yeraltı su kaynaklarına ulaşmak için sondaj çalışmalarının devam edeceğini tahmin edebiliyorum.

Tarım ve Orman Bakanımızın bizzat kendisinin ve yetkililerimizi de açıkladığı gibi sularımızın korunacağı söylense de kırsal kesimden, hatta şehrin merkezinden bazı yerlerden edindiğimiz izlenim, eski kafayla devam ettiğimizi gösteriyor.

Evet, tarım olmadan da yaşam olmaz. Tarımsal üretime devam etmeliyiz. Tarımsal üretime devam ederken akılcı yolları kullanmalıyız.

Herkes kendi isteğine göre su sondajı yapamamalıdır. Herkesi yasaklayarak da olmaz. Belli bir planlama ve hukuki düzenlemeleri olmalıdır. Bunu sıkı şekilde denetlemeliyiz.

Su kuyularının kapasitesine göre ortak kullanımları ön plana çıkarabilmeliyiz.

Yağmur hasatı için bireysel teşebbüsler ve ormanlık alanlar dışında pek yaygınlaşma göremiyoruz. Büyük ovalarda yağmur hasatı, kar sularının birikmesi için gölet alanlarını düşünmeliyiz.

Suları çekildi diye göl yataklarını seracılık başta olmak üzere tarıma ve yerleşime açmamalıyız. Eğer iklim koşulları bu şekilde devam ederse bu yaz susuz bir yaza dönüşebilir.

Velhasıl geç kalmadan su kaynaklarımızı daha iyi korumalıyız. Hatta yaz mevsimine ulaşmadan tedbirlerimizi almalıyız.

 

Kaynak: https://www.wwf.org.tr/