Bir çocuğa ahlâk kuralları öğretilirken yaşamında yapması ve yapmaması gereken unsurların başında olmayan bir şeyi ya da olmuş veya yaşanmış bir olayı, söylenmiş bir sözü olduğunun dışında kimseye aktarmaması anlatılır.
Olmayanı ya da olmayanın dışında sözü ya da olayı aktarmaya sosyal hayatta ‘yalan’ diyoruz.
İlk çağlardan itibaren yalan söylenerek birçok insanın hayatı dostluğu bitirilmiştir.
Yalan söylemenin eş anlamı iftira oluyor, günün sonunda yalan söylenerek yalan söyleyen kendisine ya da başka birisine, birilerine maddi manevi yarar sağlar.
Son yıllarda kendisine maddi manevi menfaat sağlayan insan sayısında görülmemiş bir artış oldu.
Bunun yanısıra sırf kendisinin dostluğunu güya kanıtlamak uğruna söylenmeyeni olmayanı aktaran ve bunu yaparak aktarma yaptığı kişiyle başka birisinin dostlukları sevgileri sıkıntıya sokan ya da bitmesine sebep olanları da görüyoruz.
Bunu yapanlar bir dostluğu ya da sevgiyi bitirterek kendisine aktarım yaptığı kişiyle dostluğunu ilerleterek kendisine maddi manevi kazanç sağlıyor.
Böyle yalanlarla kendisine hayat tarzı seçenler hiçbir zaman vicdani muhasebe yapmadan iki kişinin dostluğunu gözlerini kırpmadan bitirebiliyor.
Her türlü yalanı normalmiş gibi söyleyenler hatta bire bin katarak aktaranlar bunu yaparken sanki çok güzel bir iş yapmanın rahatlığı içinde olabiliyorlar.
Duygusal yapıları gereği kadınların yalanlara inanması daha çok görülüyor.
Hele kalbinde ve karakterinde kötülük olmayan birçok kadın yalana çok çabuk inanıp kendisine aktarılan yalanı inceleme gereği bile görmeyebiliyor.
Yalana inananların bazıları dostluklarını, sevgilerini bitirebiliyorlar bazıları ise kendisine söylenen yalanlara inanarak maddi manevi zarara uğrayabiliyor.
Toplumumuzdan yalanı atabilmek için daha ahlâklı, daha araştırıcı ve kendisine söylenenlere anlatılanlara ani kararlarla inanmak yerine işin aslını doğruluğunu araştıracak özellikte insanların yetişmesi yetişkinlerin ise daha sakin daha titiz olmasıyla mümkün olacaktır.
Gönlünüz ve kalbiniz yalansız iftirasız dostluklarla dolsun.