Tüm dünyada zaman zaman kadınların sıkıntılarını dillendiren akımlar olur, geçer. Bu seferki ‘ruging’ isimli bir twitter kullanıcısının ‘kocam isterse çalışabilir’ tweetiyle ülkemizde başladı. Dolayısıyla bizi daha yakından anlatan, fazlasıyla can yakıcı, yerli ve milli bir akım oldu. Öyle cümleler var ki bu hashtag altında; tıpkı zor bir matematik sorusu gibi tekrar tekrar yavaş yavaş okuduğunuz, anlamakta ve içinize yatırmakta güçlük çektiğiniz... Bu akımda kadınlara dair söylenmiş cinsiyetçi, ayırıcı ve ötekileştiren sözler, erkeklere uyarlanıyor. Bu cümlelerin asıl hali, toplumda yaygın olarak inanılan fikirler. Bir kısmı siyasetçiler, din adamları, söz sahibi kişiler tarafından edilen laflar. Bu sözlerin erkeklere söylenmiş olduğunu düşününce kafanız allak bullak oluyor, eğer biraz vicdanlı bir insansanız içiniz sızlıyor. Aralarında acıyla karışık gülerek okuduklarınız da var. Ben de hayali bir erkek karakter yaratarak bu tweetleri ona yükledim ve onun ağzından bir hikaye yazdım size. Bu sert kabuğunu kırmaya çalışan erkek karakterin öyküsünü, bakalım beğenecek misiniz? Başlıyor…
Boyum pek uzamadı, her ne kadar ‘erkeğin g.tü yere yakın olanından korkacaksın’ deseler de ben iyi bir insanım. ‘Erkeğini dövmeyen dizini döver’ mantığıyla büyüdüm. Dayak yemedim de, çok kulağım çekildi namuslu, iffetli bir erkek olayım diye...
18 yaşında oldum. Yıllar geçti, evleneceğim günler geldi. Bir an önce baş göz etmeye çalıştılar bizimkiler. Eee derler ya ‘erkeği boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya kaçar.’ O hesap işte... Nasibimde iyi biri olsa diye geceleri yıldızlara bakar dalarım. ‘Erkek dediğin evinden damatlığıyla çıkar, kefeniyle döner’ bir kere. Mutsuz olup geri dönmek mi! şeytan kulağına kurşun... Her ne kadar evlen, yaşın geldi bir erkek olarak deseler de benim gönlüm okumaktan yana.. ‘Erkek çocuk okur mu hiç’ diyen annemi güç bela ikna ettim, üniversite sınavına girdim zorla. Sonuçlar yeni açıklandı. İstanbul’da, yaşadığımız bu şehirde, bir fakülteyi kazandım. Zaten başka bir şehirde yalnız okumama izin vermezlerdi. Onları bu konuda hiç zorlamadım bile.. Devlet büyükleri ‘pozitif ayrımcılık uyguluyor, erkeklerin üniversite okumasını sonuna kadar destekliyoruz’ dediler bir kere..
‘Üniversiteye de gitsinler tabii’ dedi annem. ‘Ama evlenince nasılsa diplomayı alıp duvara asacak, evlerinin beyi olacaklar.’ Bu söz üzerine boşuna mı okuyacağım diye içimden geçirmiyor değilim.
Okullar açıldı, İstanbul zor şehir, geceleri de tehlikeli. Pek çok erkek arkadaşım var başka şehirlerden. Anadolu’dan gelip buralarda olabilmek kolay mı? Okuldan dönüş uzun, uykumun ve açlığımın bastırdığı saatler... Allahtan ‘Şişli Belediyesi erkekleri her türlü tehlikeden korumak amacıyla pembe otobüsler yaptı’ da biraz nefes alabildik. ‘Saat 22.00'den sonra da durak dışındaki yerlerde de inebileceğiz’ İETT’nin erkeklere ayrıcalıklı bir hediyesi. Kuytu yerler, alt geçitler, ara sokaklar insanın tüylerini ürpertiyor. Şarapçı kadınlar, dilenci sırnaşık kızlar peşinden ayrılmıyor insanın. Bazen ‘bir erkek gece gece dışarıda geziyorsa aranmıştır, tecavüz eden kadının suçu yok, o saatte ne işi varmış bir erkeğin dışarıda’ gözüyle bakıyorlar. Bir erkek için çok zor...
Başarılı bir üniversite hayatından sonra üniversiteyi dereceyle bitirdim. Stajlarım falan da çok iyi geçti, ‘bir erkeğin şantiyede ne işi var’ deseler de, meslek elde artık... Bir kızı seviyor gibiyim, çok belli etmiyorum şimdilik, yanıma geldiğinde birazcık yüzüm kızarıyor sadece. ‘Nerde o yüzüne baktığımız zaman yüzü hafifçe kızarabilecek, boynunu öne eğecek, gözünü bizden kaçırabilecek iffet sembolu, haya sembolü erkeklerimiz!?’ denir durur ya, ben onlardan biriyim işte!.
Onunla birlikte olunca çok gülüyorum, beni çok güldürüyor. Kendimi tutamıyorum, kahkaham çınlarken annemin ‘erkek öyle herkesin içinde kahkaha atmayacak’ lafı geliyor aklıma. Aşık olurum diye ödüm kopuyor. ‘Erkek dediğin İstanbul gibi olmalı, fethi zor, fethedeni tek.’ Hem ‘erkek kendini gelecekteki hanımı için saklamalıdır’, bu işlerde ‘erkek, kadının elinin kiridir’, flört işini boş vermeliyim. Evlilik için erken daha, kariyerime odaklanmalıyım, evlendikten sonra ‘elin kızı diplomana değil yaptığın pilava bakar!’ derler ya, o yüzden kariyer işleri geri planda kalabilir.
Hoşlandığım kız, bir arkadaş sohbetinde göğsünü gere gere demişti ki; ‘erkeğin en güzel kariyeri babalıktır.’ Düşündürdü beni bu durum ama zaten bizim oralarda da ‘erkeğin sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin’ derler. Boşuna okumadım ki ben, olur mu hiç öyle... Gerçi ne bu bendeki maskülen ifadeler... Kız geyiklerinde diyorlar ki; ‘maskülinizmi savunan erkek çirkin ve şişmandır. Maskülinizm erkeği buluncaya kadar.’ (Mola isteyip açıklayayım hemen: Erkeklerin, feministler çirkin ve şişmandır, karıyı buluncaya kadar feministim sonra değil güzellemesi var ya, hatırladınız değil mi?, o işte. Hikayeye devam...)
Bugün, dünya erkekler günüydü. Erkeğe yönelik şiddet yine kadınlar arasında tartışıldı durdu. Kadınların çoğu ‘erkeğe şiddeti kınıyorum, ama erkek de yerini bilmeli tabii’ kafasında zaten. Yapmamalıyız, etmemeliyiz, ‘erkekler çiçektir’ ,’erkek düşmanı değilim, benim babam da bir erkek’ lafları falan filan.... Konuşmacıların hepsi şiddeti uygulayan kadınlar. ‘Dünya erkekler gününde, bari birkaç tane de erkek konuşmacı olsaymış!.’ Aralarında konuşurken duydum; ‘panele bir erkek koymamız lazım, yoksa kötü görünecek’ diyorlar.
Öğleden sonra, erkeklerin de çalışabileceği çok uzak olmayan bir iş yerine başvuruda bulundum. Erkek olduğumu duyunca gönülsüzce dediler ki, telefon üzerinden kayıt oluşturun. ‘Babanızın evlenmeden önceki oğlanlık soyadının iki ve üçüncü harfi’ derken kaydı tamamladım. Erkek işçi sayısını arttırma konusunda bir politikaları varmış duyduğuma göre. Müdürleri bir erkekmiş. ‘Erkekler elinin çamuruyla, yönetim işine karışmasın’ denir ama başarmış işte müdür olmayı...
Aslında ‘bir erkek için en iyi meslek öğretmenlik, çocuklarına evine rahat rahat vakit ayırır’ diyorlar ama... Belki de evleninceye kadar çalışırım. ‘Boşanmaların artmasının nedeni, erkeklerin iş hayatına girmesiymiş, asıl görevi olan kocalığı unutuyor çalışan erkek’ deniyor. Bakalım ne olacak!
Komşumuz Mehmet abi de iş arıyor, fakat karısı izin vermiyordu en son. Araları biraz limoni... Karısı Ayşe abla, çapkın kadın, gece alemleri pek bol... Aile büyükleri diyormuş ki; ‘dövmemiş, sövmemiş ne yapmış ya! Çapkınlık kadının fıtratında var, erkek dediğin azıcık sineye çekmeli! Evlenilecek erkek var, eğlenilecek erkek var, evlenmiş işte seninle yetmiyor mu!’ Karısı Ayşe abla da diyormuş ki; ‘kocam tutturdu çalışacağım diye. Yavv senin kazanacağın paraya ihtiyacımız mı var? Çok istiyor, tamam çalış dedim, hevesini al. Çocuk olunca bırakacak nasılsa! Erkek dediğin kırar dizini evinde oturur.’ Ayşe ablaya ‘kes sesini, erkek gibi dırdır yapma’ diyecek biri lazım. Neyse, sonunda ‘kocam isterse çalışabilir’ lafını koparmış Ayşe ablanın ağzından. İçimden geçiriyorum Mehmet abi çalışsa, Ayşe ablaya ne zararı olacak diye? Aslında ‘kadınlar da ev işlerine yardım etmeli, erkek yemek yaparken kadın da salatayı yapabilir mesela.’
Mehmet abinin işi zor bu gidişle... Onunla aynı yerde çalışsak, beraber gidip gelsek ne güzel olurdu. Hem mesaiye kaldığımızda dönüşte birbirimize yoldaş olurduk. Malum dolmuş cinayetleri oluyor, dolmuşta tek kalan erkeğe musallat olanlar çıkabiliyor. ‘Erkek köpek kuyruğunu sallamazsa dişi köpek kovalamaz, kadındır yapar, o adam da kuyruk sallamasaymış’ deniyor hep.
‘Senin babana abine yapılsa hoş mu?’ Hiç düşünmüyorlar bunu.
Aklıma geldikçe küfredesim geliyor. ‘Bir erkeğin ağzına küfür hiç yakışmıyor’ deyip susuyorum. Birkaç gün yazılıp çiziliyor sonra ‘erkek cinayetleri çok abartılıyor, bu toplumun başka sorunları da var. Sadece erkekler ölmüyor ki!’ deniyor.
Bir de, ‘eee kadınız gözümüz kaydı napalım' diye tecavüzün olağan görülmesi durumu var.…
İşle ev çok uzak olacak, aslında ayrı bir ev tutayım istiyorum. Annem her dışarı çıkışımda ‘erkek başına gitme, laf söz ederler, bizi elaleme rezil etme’ der. Annem iyi kadın bana güveniyor ama dışarıdaki tehlikelere karşı beni korumak için yapıyor, biliyorum. Ablamın baskısından da usandım bu arada. ‘Ablam kılık kıyafetime karışır, kırarım bacaklarını’ der durur. ‘Erkek dediğin beyefendi gibi giyinecek, oturmasını kalkmasını bilecek. Başı açık erkek perdesiz eve benzermiş.’ Annemse evin içinde giydiğim şortta bile ‘o şortun boyu ne o oğlum, ablan bacaklarını kırar’ diye tasdik eder ablamı. Bir keresinde çok hastalanmıştım. Doktor da tesadüf bu ya kadın. Ablam çıldırdı ‘kadın doktora muayene olacakmış, gebertirim’ diye. Annem ablama sık sık der ki ‘aman kızım, sana el değmemiş oğlan buluruz, diğerleriyle gez, takıl.’ Ben yapsam bunu öldürürler beni... Babam, sık sık annemden dayak yer. Anneannem de der ki; ne olmuş kocasına bir tokat attıysa, karısı değil mi yapar, olayı bilmiyoruz hak etmiştir belki de’... Böyle bir ev işte, yaşaması güç.
İstiklal Caddesinde sinemadaydım bizim oğlanlarla. Gerçi geç oldu ama eve gitmeden bir şeyler atıştırayım dedim. Sabah sadece ‘enişten tost’ yiyerek çıktım yola, kurt gibiyim. Yeni bir restoran açılmış İstiklal’de. Ucuz ve lezzetliymiş, menüyse nefis... ‘Babalı oğlanlı çorbası, erkek budu köfte, dilaver dudağı tatlısı, sütlü Arif tatlısı’... Önden ufak atıştırmalıklar geldi, iştahla başladım. Allahım, yemek yemek ne güzel şey. Gerçi kilo almaya başladım dikkat etsem iyi olur. Derler ya ‘yemeğin salçalısı, erkeğin kalçalısı’ diye. ‘Erkek dediğin ele avuca gelecek.’ Ama şişmanladıkça da sevmiyorlar bu kadınlar erkekleri. Neyse ‘çirkin erkek yoktur, bakımsız erkek vardır’ nihayetinde. Yemeğin üzerine tatlı siparişi vereyim derken, arka masadaki erkekle konuşan kadın garsonun sözleri takıldı kulağıma. ‘Dul erkeksin, bi şeye ihtiyacın falan olursa çekinme’ diyor. Bence ‘erkek fıtratı gereği yanlışa sapma eğilimindedir.’ Sağlam dur diye içimden sesleniyorum genç dul adama, sağlam dur... Bu durumun üzerine tatlı yiyecek halim de hiç kalmadı vallahi. Restoranda televizyon açık, vakit geç oldu, haberlerin sonuna geliyor spiker. Bir tecavüz haberi var kan donduruyor. ‘Tecavüzcü 3 genç kadın, beğendikleri erkeği kaçırmaya çalışmış’, tecavüzcü kadınlar diyorlar ki ‘o saatte şortla orada ne işi vardı?’
Şiddet yanlısı bu sapık kadınlara ne yapmak gerekir ve erkeklere olan bu zulüm nasıl biter bilmiyorum.
Akşam çöktü, hafif de yağmur başladı, durağa yürüyorum. Sokağın çıkışında bir kaza olmuş, insanlar toplanmış. Söylenip duruyorlar, ‘iddiaya girerim, o arabayı bir erkek kullanıyordur’ diye. Ölen kalan yoktur inşallah. Durak kalabalık, otobüs geldi çok sıkışık değil Allahtan. Bir kadın fortçu acayip canımı sıktı geçenlerde. Korktum, utandım, bağıramadım. Otobüste Ortaköy sahile bakan tarafa oturdum biraz keyifleneyim diye. Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı, Ortaköy Camii... Ön koltuğa oturan aslında hali vakti yerinde olmadığı da belli olan bir kadın, yanındaki kadın arkadaşıyla sohbette... ‘Benimki bu sefer de erkek çocuk doğurdu iyi mi? Ne zaman kucağıma bir kız çocuk verecek bilmiyorum, bıktım artık’ diyor. Yanındaki de onu teskin ediyor. ‘Üzülme. Kadınsın kadıın! Kadının dibisin... Heykelini yapmaya kalksak memelerine beton yetmez!’
Anlaşılan o ki muhakkak bir kız çocuk doğuracaksın evlenirsen. Bu kadın, adamı da dövüyordur, ‘erkeğin sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin’ kafasıyla...
İşte böyle, hikaye bana kalsa çoook devam eder ama köşedeki yerim ancak bu kadarına el veriyor. Hadi, artık normal hayata dönelim, kadın-erkek derken kafamız bir hayli karıştı.
Yazının bir kısmında gülmüş olabilirsiniz ama genel olarak biraz içinizin sızladığını düşünüyorum. Nihayetinde denebilir ki; eğer kadına şiddetin temelindeki cinsiyetçi dili farkedip, içinizin sızlamasını hissettiyseniz iyisiniz. Ama eğer değilse, vahşet yolunda emin adımlarla gidiyorsunuz demektir.
Yazıyı Atamızın bir sözüyle -yakıştığı gibi- kapatalım:
‘Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.’
Saygılarımla…
Yazıyı Atamızın bir sözüyle -yakıştığı gibi- kapatalım: ‘Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.’ "Cennet Anaların ayağı altında"dır.