Sevgili okurlarım öncelikle bugün bu yazıyı hazırlıyor olmaktan son derece mutsuzum. Birkaç gündür sokakta yaşayan köpekler ile ilgili katliam hazırlığı haberlerine karşı insanların ikiye bölünmüş olması beni hem çok şaşırttı hem de üzdü. İstemesem de bugün bu yazıyı sizlere ulaştırmayı mesleki bir görev olarak görüyorum. Bugün şu konuyu gerçekten psikolojik açıdan bir kez daha düşünelim istiyorum.
İnsanlar diğer birçok hayvan gibi aslında sadece varoluşlarını sürdürme çabasındadırlar. Bunu söylerken bahsettiğim şey, beden bütünlüğünü, zihinsel sağlığını olabildiğince daha uzak geleceğe taşıyabilmek ve bunu en kolay şekilde yapabilmek odaklı bir hayattan söz ediyorum. Aslında çok basit haliyle faydacılık gibi düşünebilirsiniz. Barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımıza ek, bu tarz bir yaşam, sevilme, saygı görme, özerk olabilme, başarılı olma gibi duygusal ihtiyaçları da beraberinde getirir. Bu ihtiyaçların doğru bir biçimde karşılanması sağlıklı ruhsal yaşamı insana sunar. Daha kolay yolu seçmeye programlanmış bu beyin, kötü anıları unutma, olayları kendi yararına olacak şekilde değerlendirme, durumları mantığa büründürme gibi savunma mekanizmalarını da içerir. Bu savunma mekanizmaları da kişinin bütünlüğünü korumaya yöneliktir. Çünkü hüzün, öfke gibi kavramlar insanın tatmak istemediği, varlığına zarar veren duygulardır. Buraya kadar bahsettiğim her davranış, bedensel ve ruhsal ihtiyaç yalnızca insana özgü değil birçok diğer hayvanlarda da gözlemlediğimiz olgulardır. Savunma mekanizmaları bile!
Peki insanı diğer hayvanlardan ayıran şeyler nelerdir?
İnsanın anlam arayışı. İnsan varoluşunu sorgulayan, felsefik düşünebilen tek canlıdır. Değerler, normlar, etik yalnızca insana dair kelimelerdir. Dolayısıyla insan hayvanı, yaşamın içinde anlam arayan tek canlıdır. Anlam da bizim en önemli duygusal ihtiyaçlarımızdan birisidir. Arkadaşının eski kız arkadaşına duygusal gözle bakmamak, arkadaşlığı anlamlı kılan bir davranıştır. Temizlik görevlisine saygılı olmak insan onurunu değerli kılan bir davranıştır. Yerlere çöp atmamak yalnızca fiziksel tahribat değil doğa anaya verilen duygusal anlamdan da gelir. Afişler, doğaya verilen zararın negatif fiziksel sonuçlarından bahseder çünkü insanlar varoluşsal ihtiyaçları karşılanmasa da hayatta bir şekilde kalabilirler. Bu nedenle anlam arayışı yalnızca insana özgü olsa da insan diğer fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarına odaklanmayı seçebilir. Bu nokta için belki evrimi konuşabiliriz bir başka gün ancak şimdi gelelim hayvan katliamına.
İşimize yaramayan canlıları katletmek belki fiziksel olarak yaşamı daha kolay bir hale getirebilir. Gelişmiş ülkeler bu şekilde yaşıyor da olabilirler. Ancak ben bir ruh sağlığı bilim insanı olarak insanın yaşam serüveninde mutluluk ihtiyacını bu yolla karşılayabileceğini düşünmüyorum. Ben hayvan sevmiyorum diyen bir kişiyi de kastediyorum. Yaşam rengarenk; insanlar farklı canlılar farklı, camdan baktığınızda ağaçlar bile renk renk. Beraber yaşamak, farklara rağmen yaşamak, renklere rağmen yaşamak demek. Tamam tek olalım, sadece biz olalım bu dünyada. Mümkün değil yukarıda bahsettiğim uzun ve mutlu bir yaşama sahip olmak. Ancak varoluşsal ihtiyaçlarını karşılayan kişiler gerçek ve kalıcı mutluluğa erişebilirler. Üstelik bu bahsettiğim bilgi yeni bile değil. Maslow’un hiyerarşisinde bile kendini gerçekleştirmeye giden tek yol bu. Bizlerin bu noktada neden bu kadar ben merkezciyiz, neden en kolayını seçiyoruz neden hala sadece en temel ihtiyaçlarımıza yönelik yaşıyoruz şeklinde sorgulamalar yapmamız gerekir. Köpekler trafik kazalarına sebep oluyor gibi ilkel rasyonelleştirme savunma mekanizmalarını da bir kenara bırakmanın zamanı geldi. Katliam rasyonelleştirilemez. Beraber yaşamayı öğrenmek zorundayız, sadece köpeklerle değil doğaya dair olan her şeyle.