Sevgili okurlarım bugün sizlerle seanslarda sıklıkla karşılaştığımız, olmasını beklediğimiz ve söz ettiğimiz “Aktarım” olgusundan söz edeceğim. En kısa haliyle aktarım, kişinin hayatındaki önemli bir figürle -ebeveyn gibi- ilgili duygu veya arzularını, o kişi olmayan birine yönlendirdiği bir olgudur. Terapide duyguların aktarıldığı kişi terapisttir.
Aktarım kavramı ilk olarak 1890'larda psikolojinin babası Sigmund Freud'un psikanalitik uygulamalarından ortaya çıktı. Freud, çocukluk deneyimlerinin ve iç çatışmaların kişinin yetişkin olarak gelişiminin ve kişiliğinin temelini oluşturduğunu düşünüyordu. Bugün psikanaliz etkinliğini yitirmiş gibi görünse de bütün psikoterapi ekolleri aynı temele dayanır. Birçok terapist bu eski düşünceleri reddetse de terapi süreci iyi analiz edildiğinde dinamik kökenin hala geçerli olduğu fark edilir. Psikanaliz, mevcut duygu ve davranış kalıplarından sorumlu olabilecek bilinçdışı çatışmaları ortaya çıkarmayı amaçlar. Aktarım, bu çatışmaların fark edilebileceği ve çözülebileceği yöntemlerden biridir. Aslında buradaki amaç aktarımla beraber çıkan duyguyu fark edip duygusal ihtiyaca yönelebilmektir. Şema terapi bağlamında düşünecek olursak da aktarımın yararlı bir terapötik araç olduğu düşünülebilir. Çünkü çocuklukta eksik ya da fazla karşılanmış duygusal ihtiyaçların ortaya çıkması ve terapide karşılanması anlamında oldukça etkilidir.
Aktarımın birçok çeşidi olmasına rağmen genellikle terapide karşılaştığımız türü “Erotik Aktarım” olur. Burada bir hastanın terapistle ilgili romantik duygu deneyiminden söz ederiz. Terapi sürecinin bağ kurma aşamasından daha sonraki dönemlerinde hastalar terapistlerine karşı romantik bağ geliştirmekte olduklarını düşünebilirler. Ancak bu bağ, terapistin gerçek özellikleri nedeniyle değil psikanalizin bağlamı nedeniyle oluşur. Çünkü terapi odasında yalnızca hasta var olur ve terapist saydamdır. Bu saydamlık, hastanın terapistindeki boşlukları aktarım yaparak doldurmasına ve hastanın geçmiş duygularının açığa çıkmasına olanak sağlar. Biz terapistler aktarımın terapötik bir fırsat olduğunu düşünürüz çünkü aktarım doğru şekilde ele alınırsa hastanın terapi dışındaki sorunlara katkıda bulunabilecek kalıpları anlamasına ve ele almasına yardımcı olur. Yalnızca bazı durumlarda -hastanın terapiste karşı düşmanlık göstermesi veya açıkça cinsel ilgi göstermesi gibi- aktarım, yönetilmesi gereken terapötik ilişkiye yönelik bir tehdit oluşturabilir. Bu noktada terapistin etik kodlara sadık kalarak klinik karar alması gerekir.