Ne çok şiir dökmüşüz, ne çok türkü, ne çok yürek dökmüşüz haziranda. Bilirim sanırdım da bilmezmişim meğer...
”HAZİRANDA ÖLMEK ZOR” demiş de usta, demiş de...
Ben yalnızca şunu bildim:
“O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler…”
Orhan Kemal
2 Haziran Hasan Hüseyin Kokmazgil’in "Haziran’da Ölmek Zor” şiirini adadığı Orhan Kemal’in ölüm yıl dönümü. Ölüm, Haziran ayının 2'sinde tedavi amacıyla gittiği yurtdışında yakaladı. Yaşamı boyunca babası Abdülkadir Kemali Bey’in siyasi muhalif olmasının bedelini çok ağır ödedi.
“Boşnakça bir halk türküsüydü bu. Bu türküde bir Avşar kilimindeki renklerin cümbüşü vardı. Bu türküde hasret vardı, bu türküde arzu, bu türküde aşk... Bu türkünün motifleri Hint’de, Çin’de, Kazablanka’da, New York’da, Po Vadisi’nde, Güney Amerika Bozkırları’nda, Orta Anadolu’da da vardı. Bu türkü insanlığın hasretlerini, arzularını belirten nakışlarla işli bir türküydü…"
Ahmed Arif
Umudun, sevdanın şairi Ahmed Arif’i 1991’in 2 Haziran’ında yitirmiştik. Ahmed Arif tek bir şiir kitabı yayımladı: “Hasretinden Prangalar Eskittim.” Bu şiir kitabı ülkemizde görülmemiş bir satış tirajı yakaladı. Cemal Süreya Hasretinden Prangalar Eskittim kitabı için kaleme aldığı yazının girişinde “Bir şair: Ahmed Arif/Toplar dağların rüzgârlarını/Dağıtır çocuklara erken” diyecektir.
“Sus, kimseler duymasın, Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece, Seni bulmuşam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, dişlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doğurur bizi?”
Nâzım Hikmet
Büyük şair Nâzım Hikmet 3 Haziran 1963’te çok sevdiği memleketinden uzakta yaşamını yitirdi. Memleket hasretiyle sayısız şiirler yazdı. Nâzım Hikmet öldüğünde Şilili şair Pablo Neruda ardından şu dizeyi yazacaktı;
“Tek başınayım, ağzımın ekmeği dostluğundan yoksun
O susuzluğuma su.
Kanıma güç dostluğundan!”
“…Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, öyle gibi de görünüyor
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni...”
“Biz ince bel, elâ göz, sütun bacak için sevmedik güzelim,
Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda.
Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye!
Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik
ANLAYAMADILAR…”
Ahmed Haşim
“Şâir ne bir hakikat habercisi, ne de bir kanun yapıcıdır” diyen Ahmed Haşim öldüğünde takvimler 4 Haziran 1933’ü gösteriyordu. Ağır bir hastalığın pençesinde geçen son günlerinde yakınları ölümün onun için bir kurtuluş olduğunu düşünüyordu. “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.”
Cahit Zarifoğlu
“Her ölüm erken ölümdü” hele ölen bir şair ise. Cahit Zarifoğlu 7 Haziran 1987 yılında yaşama veda ettiğinde henüz 47 yaşındaydı. Ölümüne yakın arkadaşına “Kırlarda çiçekler artık bensiz açacak” demiş ve kısa bir süre sonra, 7 Haziran’dan sonra kırlarda çiçekler artık onsuz açacaktı.
“Ve elbet gözlerin sularımdan çekilince
Ürkek bir ceylanla anlaşırım
Yüzünün çok yakını olan bir limana
Dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine
Bahçeni tutan tavşanlara sığınırım.”
“Ellerimin önündeki dallar da
Sarıldı yaprağa
Göremiyorum karşı yamacı
Erken mi yoldayım
Ben mi geciktim...”
Hayır...
Erkenden yollara düşmüştü halbuki Cahit ZARİFOĞLU DA...
Ve evet... Erken yola düşenlerimiz, haziranda yürek döküşümüz devam eder, kalmaz bu kadarla...