Geçtiğimiz hafta, sosyal ağların insanlarda davranış bozukluklarına sebep olduğuna yönelik yaygın inanışın aksine, aslında davranışsal bozuklukların ortaya çıkmasını sağlayan platformlar olduklarını yazmıştım. Esasen bu konuda yazılacak çok şey var, ancak bu haftaki köşemizde dijital dünyaya yönelik bu gibi önyargılı görüşlerin temelini oluşturan bazı hususlara değinmek istiyorum.
Bu hususlardan birincisi, uzmanların dijital dünyadaki gelişmelere sadece kendi disiplinleri perspektifinden bakıyor olmaları. Örneğin, bireylerin çevrimiçi davranışları davranış bilimciler tarafından bireylerin fiziksel dünyadaki davranış bozuklukları ekseninde inceleniyor. Diğer bir ifade ile, dijital dünyaya analog bir gözlükle bakılarak genellemelerde bulunuluyor. Bu durum, dijital dünyada özellikle de gençler arasında normal görünen pek çok davranışın ileri yaş grupları tarafından anormal olarak değerlendirilmesi ile sonuçlanıyor.
Oysa ki, dijital dünyanın daha iyi anlaşılabilmesi için disiplinler arası bir perspektiften değerlendirilmesi gerekiyor. O yüzden de, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, iktisat, pazarlama vb. disiplinler başta olmak üzere, dijital dünyada bireyleri ve toplumları anlamaya yönelik çalışmalar birbirlerini tamamlama açısından büyük önem taşıyorlar.
Ayrıca, dijital dünyayı sadece davranışsal perspektiften değil, tarihsel perspektiften de değerlendirmek önem arz ediyor. İnsan davranışlarını tarihsel çerçevede ilk çağlardan itibaren motive eden unsurların nasıl değişim ve gelişim gösterdiğini bilmeden, dijital dünyada yaşananların anlamlandırılabilmesi mümkün değildir.
Yukarıda oldukça kısa bir şekilde özetlemeye çalıştığım çerçevede dijital dünyayı anlamaya çalışmanın önemini önümüzdeki haftalarda daha açık örnekler üzerinden açıklamaya çalışacağım.