Aydın ne demekti? Önce buradan başlayalım derim ben.
Aydın; öncelikle kendisini, sonra ailesini, çevresini, ilçesini derken ilini ve sonunda ülkesini tüm dünya koşullarında feraha, huzura, bilgiye, çağdaşlığa, yenilenmeye, tazelenmeye, geliştirmeye meraklı, anlayış ve kesin kararlılık taşıyan yolculuğu başlatan ve bu yola devam ederken de devamlı suretle kendi ışığını diğer kaynaklarla besleyerek çoğaltıp daha verimli olmaya adayan beyinler diye tarif edebiliyorum kendi küçük dünyamda.
Peki benim bu tanımlamama katılıyorsanız, etrafınızda kaç tane aydın olarak nitelendirdiğiniz insan var? Ya da yanlış mı ifade ettim, acaba gördüklerimin dışında fazla mı içselleştirip abarttım bu durumu.
Etrafımızda tahsilli, görgülü, e biraz akıllı, işi gücü yolunda, e parasını da kazanıyor, iki çift lafı bir araya getiriyor diye tabir ettiğimiz insanlara mı aydın diyoruz ya da aydın demesek de, aydın görüşlü diyerek mi savunuyoruz onları.
Herkes kendi düşüncesinden yola çıkarak belli bir ışık saçıyor elbette. Ama bu ışık nerede aydınlatıyor ya da nerede yakıyor bilemiyorum.
Eskiden okusun da öğretmen, doktor, avukat, mühendis olsun diye dualar eden bir neslin çocuklarıyız.
Bu mesleklerde ilerleme kaydedip, kendini geliştirip, hem eli ekmek tutacak kimseye muhtaç olmayacak, hem de vatanına milletine hayırlı evlat olacaktık.
Her doktor, her mühendis ya da her öğretmen aydındı o zamanlar halk için. Okumamış ya da okuma fırsatı elinden alınmış kırsal kesimde, kendi muhitinde belli hayatlar yaşayanlar için aydın, çoğu kez mesleğiyle anılır, onunla bütünleşirdi.
Belkide o yüzden bu meslekler aydınlık yarınlar, ülke geleceği için pek önemliydi. Şimdi kendini aydınlatırken (!) etrafını hakir gören, cahil diye arkasını dönen, mizah adı altında anlayış ve öngörüsüne ket vurmuş, kendi kendisinin oyuncağı olmuş onlarca insanın adı anlıyor aydın diye.
Aydın olabilmek için, aydınlığı taşıyıp, etrafına yayabilen bir neslin yol göstericisi olmak gerekir, bir tabu altına sıkışmışlıktan kurtulup, tahsiline göre değil, çıktığı o engin yolculukta yanındakilere ne kadar, ne verebilmiş, bu vatan için nasıl bir fayda sağlamış, bir damla suyu, aç kalmış, kurumuş susuz çorak tarlalara üşenmeden, bıkmadan, sıkılmadan, her defasında yine yeniden diyerek taşıyabilmek gerekiyor diye düşünüyorum.
Bir umut olacaksan aydınlık yarınlara,
Ardında iz bırakacaksan bu vatan evladına,
Kimliğini, geçmişini, cebini sorgulama
Bilgi tohumları ek, yeşersin toprağında,
Can olsun, ağaç olsun, orman olsun da
Gün gelir taşır seni görkemli dallarında.