Gazetelerde neredeyse her gün ?İşsizlik aldı başını gidiyor. Yoksulluk had safhada? türünden haberler okuyoruz.
Bu haberleri okuyunca geçmişe gidiyorum. Yaşadığım sıkıntılar aklıma geliyor. Sonra da bugünlere şükrediyorum.
İlk olarak size yaşadığım sıkıntılardan biraz söz etmek istiyorum. Sonra da niye bugünlerime şükrettiğimi anlatmaya çalışacağım.
***
Çok zor şartlarda okudum.
İlkokula başladığımda babam yokluktan önlük alamamıştı. Ben de ablamın önlüğüyle okula gitmek zorunda kalmıştım. Tabi bunu gören yaşıtlarım bana kız yakıştırması yapıp uzun uzun gülmüşlerdi. Bu olay daha ilk günden okuldan nefret etmeme neden olmuştu.
Her şeye rağmen okumalıydık. Başka da çaremiz yoktu. Tabi bu kez kitap, defter ve kalem gibi okul ihtiyaçlarını almakta zorlanmaya başladık. Kimi zaman bir kurşun kalemi ikiye bölüp iki kardeş kullanırdık.
Bir defter bütün dersler için geçerliydi.
Aynı yokluk evde de devam ediyordu.
Örneğin bir tavuğu 10 kişi yemek zorundaydık. Yanında pilav veya salata hiç olmazdı.
Kimi zaman bir yumurtayı iki kişi bölüşürdük.
Çoğu zaman sofrada sadece mercimek çorbası olurdu. Bugünkü gibi yanında 2-3 çeşit yemek de olmazdı.
Aile büyüklerimizin Ramazan Bayramı?nda aldıkları bayramlıkları bir iki gün sonra çıkarırdık. Annemiz o elbiseleri Kurban Bayram?ı için sandığa koyardı. Zira Kurban Bayramı?nda yeniden elbise alacak güçleri yoktu.
Yılda bir, bilemedin iki ayakkabı eskitirdik. Bugünkü gibi 10-15 çift ayakkabı olmazdı.
Yaşadığım ilçenin o dönemde 5 bin nüfusu vardı. Koca ilçede iki televizyon vardı. Biri eski belediye başkanının, diğeri de yeni belediye başkanının evinde bulunurdu.
Buzdolabı sayısı da bir elin parmaklarını geçmezdi. Ramazan ayı o yıllarda da yine yaz dönemine denk gelmişti. Buzdolabı olan ailelere gider buz toplardık. Bunu büyüklerimizin iftarını soğuk suyla açması için yapardık.
Otomobil desen 3-5 taneyle sınırlıydı.
***
Çocukluk yıllarımı düşününce 30 yılda Türkiye?de çok büyük değişimlerin yaşandığını görüyorum.
Yazıda kendimden sez ettim. O nedenle kendimle devam etmek istiyorum.
Aile olarak hiç evimiz olmamıştı. Bugün ev sahibiyim. Araba desen rüyada bile görmemiştik. Bugün arabam da var. Soframızda artık sadece mercimek değil, yanında bir iki çeşit yemek de oluyor. Çocukluğumda 10 kişinin yediği tavuğu bugün 3 kişi yiyoruz. İki çocuğum var. Okula giden kızımı ayrıca dershaneye de gönderiyorum. Çocuklarıma sadece bayramlarda değil, neredeyse her ay elbise alabiliyorum. 5 bin nüfusu olan ilçede 2 televizyon varken, bugün benim evde 2 tane var. DVD, uydu, CD, buzdolabı, çamaşır makinesi, fırın gibi elektronik cihazları da hesaba katmıyorum.
Yazdıklarıma bakıp ta çok lüks yaşadığım falan aklınıza gelmesin. Oturun ve düşünün benden eksiğinizin olmadığını göreceksiniz. Hatta birçoğunuzun fazlası bile vardır. Tüm bunları neredeyse en düşük bir memurun maaşıyla yapıyorum. Bunun da bilinmesinde fayda var.
Özetle, Türkiye çeyrek asırda büyük yol kat etti. Nereden nereye geldi. Bu değişimi görmemezlikten gelemem. İşsizlik ve yoksullukla ilgili yapılan haberlerin de gerçeği yansıttığına inanmıyorum.
Peki, tüm bunlar yeterli mi? Elbette değil. Ancak bebek bile önce emekliyor sonra yürümeye başlıyor. Türkiye?nin de yürümesine az kaldı.