Dün kadınlara, kadına şiddete, vahşete, alınan tedbirlere rağmen son yıllarda giderek artan kadın cinayetlerine değinmiştim köşemde. Bugün de geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz çocuklardan bahsedeyim biraz…
Kaynağım Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün ‘Adli İstatistikler 2018’ raporu. Rapora göre, 2018 yılında 228 bin 416 çocuk suça sürüklenmiş. Yargılamalar sonucu 83 bin 840 çocuk mahkum olurken, 36 bin 97 çocuk hakkında hükmün açıklanması geri bırakılmış…
Nasıl, rakamlar ürkütücü değil mi?
Aynı rapora göre, 2011-2018 yılları arasında suça sürüklenen 12-15 ve 15-18 yaş aralığındaki çocuklar en fazla ‘malvarlığına karşı’ karşı suç işlemiş. Yani hırsızlık yapmış.
Suça sürüklenen çocukların yüzde 18,2'si ise ‘Hürriyete karşı’ suç işlediği gerekçesiyle yargılanmış. Bu arada, vücut dokunulmazlığına karşı suç işlediği gerekçesiyle yargılanan çocukların orası ise yüzde 13,6 civarında…
Adalet Bakanlığı'nın istatistikleri, Türkiye'deki çocukların içinde bulunduğu karamsar tabloyu net bir şekilde gözler önüne seriyor. Aslında istatistiğe filan da gerek yok. Görüyoruz, duyuyoruz. Gözümüzün önünde gerçekleşiyor her şey. Ülkemizde suç işlediği gerekçesiyle güvenlik birimlerine sevk edilen çocuk sayısı her geçen yıl giderek artıyor. Raporda dikkat çekici bir başka veri ise çocuklara ilişkin cinsel saldırı suçları ve karar sayısındaki artış. 2011 yılında yüzde 36 olan cinsel saldırı suç ve karar sayısı 2018 yılında yüzde 50.2'ye yükselmiş…
Ne oluyor bize?
Toplum olarak nereye gidiyoruz?
Kadınlarımızı, çocuklarımızı taciz ediyor, şiddet uyguluyoruz…
Biz böyle bir millet değiliz. En azından değildik. Nasıl oldu da bu kadar vahşileştik.
Nasıl oldu da bizi biz yapan değerlerimizi kaybettik.
İnsanlığımız nerede kaldı?
Nerede vicdanlarımız, nerede inançlarımız?..
Artık bu ahlaki çöküntüyü, erozyonu fark etmemiz gerek.
Biz ki, asırlarca yurt edindiği her coğrafyaya adalet götürmüş, insanlık, merhamet, şefkat götürmüş bir milletiz, öyleyse derhal silkinip aslımıza, özümüze dönmemiz gerek. Yaşanan insani dejenerasyonu sadece yönetim sistemlerine, siyasete mal etmek kolaycılığa kaçmaktır. Önce aynaya bakmamız lazım. Herkesin kapısının önünü süpürmesi, herkesin önce kendini düzeltmesi lazım. Biz dosdoğru olacağız ki, bizi yönetenleri de dosdoğru kişilerden seçebilelim. Haydi, bu bir milat olsun. Önce aynaya bakıp özeleştiri yapalım, sonra da bu çöküntüyü tersine çevirecek adımı atalım. “Bir benimle ne olacak ki” demeyin sakın.
Bir her şeyin başlangıcıdır…