Herhangi bir şeye araştırmadan, soruşturmadan körü körüne inanmak, hak dururken batıla yönelmek konusunda millet olarak üstümüze yok…
Bu, sanırım genlerimizde var. Biri bize olağanüstü olayların geçtiği bir hikaye anlattığında “Hadi oradan, öyle şey mi olur” desek dahi içimizden “Aslında olabilir” diye düşünmeden edemiyoruz. Bilhassa iş düşünce boyutuna, fikir münakaşasına geldiğinde kestirme yoldan çoğunluğun ‘tamam’ dediği düşünceye yöneliyoruz. Futbol takımı tutar gibi, holiganca ve vahşice siyasi parti tutuyoruz. Benimsediğimiz siyasi düşünce, mensup olduğumuz topluluk ya da cemaat uğruna seve seve can veriyoruz…
Evet evet biz Türkler sevmek konusunda da işin cılkını çıkarmaya bayılırız. Bakın gazetelerin üçüncü sayfalarına sık sık görürsünüz, aşırı sevgiden(!) eşini boğazlayanlara…
Ünlü Fransız yazar Montaigne körü körüne inanan insanlar için şöyle diyor; “Bu insanlara ne işkence yapılırsa yapılsın yine de ağızlarından tek bir söz çıkmaz, gerekirse ölürler ama ne olduklarını bilmedikleri ve aslında kendilerinin bile olmayan düşünceleri sonuna kadar korumaya uğraşırlar.”
Bu insanlar için, ‘kendi aklını kullanma cesaretini gösteremeyenler’ tanımı doğru bir tanım olabilir. Aklını kullanmak cesaretini gösteremeyen insanlar ne olduklarını tam olarak bilmedikleri bazı inanış ve fikirler uğruna her deliliği yapabilir. Hatta kendilerine dayatılmış inanç ve düşünceler uğruna, düşman gördükleri bir insanın canına bile kıyabilir. Tarihte bunun bir çok örneği var.
Bazıları da bir karıncayı incitemeyecek kadar saf ve iyi niyetlidirler aslında. Düşünceleri ne kadar bulanık ve katran karası olursa olsun, yürekleri bir o kadar lekesiz ve beyazdır. Onların uğruna başlarını dahi feda edecekleri düşünce ve inanışlar, anne babalarından kendilerine ‘miras kalmış’tır. Ebeveynleri doğrusu, onların da istisnasız doğrusudur. Anne babalarından kalan düşünce ve inanışlara karşı gelmek demek, (ne kadar anlamsız da olsa) anne babalarına ihanetle eş anlamlıdır. Ülkemiz ne yazık ki, anne babasına duyması gereken sadakati çok yanlış anlamış insanlarla doludur. Batıla gerçek gibi inanan insanlarla doludur. Hayatını kahve ya da tarot fallarında söylenenlere göre belirleyen insanlarla doludur. Boş vaatlere hakiki sözmüş gibi inanan insanlarla doludur.
Evet kabul etmemiz lazım; Ülkemiz yalan dolan şeylere ve kendinin bile olmayan görüş ve düşüncelere körü körüne inanan insanlarla doludur.
Bence artık yanılmalara, batıl ve kör inançlara, kaybetmeye bir son verip Yunanlı şair ve filozof Horatius'un söylediği gibi ‘kendi aklımızı kullanma cesaretini göstermemiz’ gerekmektedir.
Belki böylece, geç de olsa aydınlanma'yı başarabiliriz…