Mütevazı, kendisiyle ya da şeylerle övünmeyi sevmeyen, gösteriş yapmayan, alçak gönüllü kişiler için adlandırılan kavram olarak sosyal hayatımızda adlandırılır.
Mütevazılık sürekli hale gelmiş bir özeleştiri kabiliyetidir.
İnsanın kendinden kuşku duyabilme, haddi hududunu bilip kendi sınırlarına çekilebilme
becerisidir. N e olduğunu, ne olmadığını bilmek ve kendini öylece kabul etmektir.
Mütevazı insan özür dileyip iki de bir kendisini suçlayan insan değildir.
Mütevazı insan değer verdiği insan tarafından fikirleri alınıp sonra o fikirleri çöpe atılan insan değildir.
Ancak kıymet verdiği insana verdiği kıymetten, onu yalnız bırakmamak, kıymet verdiğinin maddi manevi zararlara girmesini engellemek ya da kıymet verdiğinin içine sokulduğu maddi manevi fanusta nefessiz bırakılmasına seyirci kalmamak için kıymet verdiğince kendisine değer verilmemesine, sözlerinin dinlenmemesine rağmen adeta mücadelesine devam eder.
Tabi iki bu bir noktaya kadar gider, çünkü mütevazi insan, kıymet verdiğince sözlerinin, yaptıklarının değersizleştirilmesini, hatta yok sayılmasını üzülerek kalbine gömer.
Mütevazılık üzerine önemli söz aklıma geldi; “insan kişiliğinde mesleği mütevazı olmamalı.”
Mütevazı insanı en çok üzen ne kendisine yapılan haksızlık ne de sözlerinin ve yaptıklarının değersizleştirilmesi, kıymetsizleştirilmesi ve kaale alınmamasıdır.
Mütevazı insanı en çok üzen kıymet verdiğinin onun maddi manevi zarara uğratılmasının gözlerinin önünde devam etmesi olur.
Aslında vicdanlı her insan, ister mütevazı olsun ister olmasın kıymet verdiğinin sahte samimiyetlerle kandırılmasını maddi manevi sömürülmesine kalpten üzülür, acı çeker.
Gönlünüz ve kalbiniz mütevazılıklarınıza değer verilmesiyle yakın olsun.