“Gazetecilik, haber gizleme sanatı değil, haber verme zanaatıdır” der usta gazeteci Umur Talu ve şöyle devam eder, “Gazetecilik, sadece resmi belge, kontrollü demeç, açık bilgi sunma, katiplik etme işi değil, didikleme, kurcalama, rahatsız etme, açığa çıkarma, soru sorma, perde arkasını bulma, gizliliği yarma, müsaade edilenden daha fazla hakikate ulaşma gayretidir”
Buna katılmamak mümkün değil.
Ancak gazeteci için durum bu kadar açık olmasına rağmen her zaman hedeftir. Yazdığı her haber sonrası, kaleme aldığı her yorum sonrası eleştirilir. Çünkü eleştirdiği kişi ve sevenleri bundan rahatsız olur ve onu topa tutar. Hemen “Şu kişi yazdırmıştır” diye kolay yolu seçerler. Hızını alamaz maddi çıkar elde ettiğini söylerler. Bu yakışıksız ve acımasız suçlamalarla gazeteciliği layıkıyla yapan her meslektaşım mutlaka karşılaşmıştır.
28 yıldır gazetecilik mesleğini icra ediyorum. Gazetecilik dışında hiçbir işim de yok. Yani ailemi buradan kazandığım parayla geçindiriyorum.
Yine 28 yıllık meslek hayatımda adeta Antalyaspor ile yattım, Antalyaspor ile kalktım. Binlerce futbolcu, yüzlerce teknik direktör, onlarca başkanla çalıştım. Zaman zaman karşı karşıya geldiğim isimler oldu. Ancak hiçbir zaman olayı kişiselleştirmedim. Doğru olan neyse onu yazmaya çalıştım. Birinin adamı olmadım, birinin işaretiyle haber yapmadım. Buna rağmen acımasız ve gerçeği yansıtmayan eleştirilere maruz kaldım, kalıyorum.
Size yakın geçmişten biraz söz etmek isterim.
Ali Şafak Öztürk Antalyaspor’a başkan olduğu zaman bir yazımda şöyle bir ifade kullandım: Bu Antalyaspor için tarihi bir şanstır. Peki, neden öyle dedim? Çünkü genç ve paralı bir başkan doğru hamleler yaparsa Antalyaspor’u Avrupa arenasına taşır diye. Öztürk genç, futbolu bilen ve paralı biriydi. Ancak kısa sürede egolarına yenik düşünce en ağır yazıları yine ben yazdım. Ben yazınca o boş durur mu? Aziz Çetin başkan ve yönetimine baskı yaparak hakkımda kınama geçirtti. Bu Antalyaspor tarihinde bir ilktir. Yani ilk kez bir gazeteci yazı yazdı diye kulübün resmi internet sitesinden kınama yazısı geçildi. Bununla da yetinmediler üyeliğimin düşmesi için çalışma yaptılar. Sonuçta sağduyu galip geldi ve başka hamle yapılmadı.
Takım sahipsiz kaldığı bir dönemde Cihan Bulut elini taşın altına koydu. Eski başkan Ali Şafak Öztürk’ün gelirlere temlik koydurmasına rağmen savaştı ve Antalyaspor’u yaşatmaya çalıştı. Ben de bu duyarlılığını alkışladım, olumlu yazılarla destek verdim. Hemen “Cihan Bulut’un adamı” damgasını yapıştırdılar. Bulut bir anda kulübü bırakıp gidince, “Öztürk ailesinden ne farkın kaldı?” diyerek bu kez eleştirdim.
Yine herkesin kayyumdan söz ettiği bir dönemde Mustafa Yılmaz ortaya çıktı ve Antalyaspor’un sahipsiz olmadığını dosta düşmana gösterdi. 3 ay gibi kısa bir dönem başkanlık yapan Yılmaz, transfer engelini kaldırdı, UEFA lisansı aldırdı. Takım o dönem Beşiktaş ile Türkiye Kupası Finali oynadı. Kısacası kısa sürede başarılı işlere imza attı. Haliyle bunları takdir ettim. Aynı kişiler bu kez “Mustafa Yılmaz’ın adamı” damgası vurdu. Sonrasında Aziz Çetin göreve geldi. Çetin ile yukarıda dile getirdiğim kınama ve üyelikten çıkarma girişimi nedeniyle ters düştük. Ama yine de olayı kişiselleştirmedim. Fakat kötü yönetimini her fırsatta eleştirdim. “Tarihin en kötü yönetimi” diyerek en ağır eleştiriyi yaptım. A.Ş. başkanlığını bıraktığı gün Kulübün başkanlığından da istifa etmesi gerektiğini yazdım. Bu nedenle de uzun süre konuşmadık. Sabri Gülel ile yaşanan tartışmalardan sonra düzenlediği bir toplantıya davet edildim. Burada karşılıklı konuştuk ve ben eleştirimi burada da yineledim. O da kendince yanıtlar verdi. Hatta karşılıklı özeleştiri verdik. Sonuçta düşman değiliz. Yaşanan sıcak gelişmeler nedeniyle son günlerde biraz daha fazla görüşüyoruz. Tamamen gazeteci-başkan olarak konuşuyoruz. Ayrıca bir tek ben değil, her gazeteciyle görüşüyor. Duyuyorum ki benim için “Aziz Çetin’in adamı oldu” deniliyor.
Buradan bir kez daha yineliyorum. Ben gazeteciyim ve kimsenin adamı değilim. Tabi kimsenin düşmanı da değilim. Doğru bildiğimi dün olduğu gibi bugün de yarın da yazacağım. Ben birinin adamı olsaydım hem eleştirip hem över miydim? Dikkat ederseniz neredeyse her başkanı övmüşüm de eleştirmişim de.