İklim değişikliği son yıllarda dünya genelinde en çok konuşulanların başında geliyor. Aniden yağan aşırı yağmurlar, don olayları, zamansız kar yağışı veya zamanında yağmayan yağışlar, fırtınalar, sel olayları, kuraklık, susuzluğa doğru koşmamız bir şekilde gündeme geldiğinde, iklim krizi hemen gündemimize oturuyor.
Yakinen iklimsel olaylarda değişiklikler olduğuna şahidiz. Hal böyle olunca tedbirler alınması gerekiyor. İklim değişikliklerine neden olan insanlardan kaynaklanan sebeplere çözümler üretmek gerekiyor. İklim değişikliklerine karşı öne sürülen küresel bazı projelerde çekincelerim olduğunun altını da çizmek isterim.
Ancak Türkiye’miz adına, insanlık adına yapılması gerekenler hususunda da duyarlı olmak gerekiyor.
Bildiğim duyarlı insanlardan, Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Sabır da sürece katkı koymaya çalışıyor. Kıymetli kardeşim, arkadaşım Sayın Sabır geçtiğimiz günlerde iklim değişikliğiyle ilgili Tarım TV’de bazı konulara dikkat çekmeye çalıştı.
Bu yazımda kendisinin bahsettiği bazı konuları sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle iklim değişikliğinin tanımını kendisine atıfla yazalım. İklim değişikliği, herhangi bir ekosistemde uzun yıllar süren ortalama iklimsel göstergelerin dışında cereyan eden olayların sıklıkla tekrar etmesidir.
İklim değişikliği denilince karşımıza en çok çıkan kavramları hatırlamamız gerekiyor. Yüksek sıcaklık, aşırı yağışlar, rüzgarlar, hortumlar, kuraklık başı çekenler. Aslında bunların uzun yıllarında ortalamasının dışında gerçekleşmesi dikkati çekiyor. İklim kayması ifadesi de sıklıkla kullanılır.
Ali hocamızın da ifade ettiği gibi iklimsel değişimler tarımsal üretimi de yakından ilgilendiriyor. Bu da bitkileri etkileyen koşulların, netice olarak bitkileri etkilemesiyle ortaya çıkıyor. Çünkü iklimsel değişimler bitkileri morfolojik, fizyolojik, anatomi vb. şekillerde etkisi altına alıyor.
Bitkilerdeki değişimler; erken uyanma, erken çiçeklenme, meyve tutumunda problemler, hasatın gecikmesi, verimsizlik, tat ve aroma kayıpları gibi olaylarla bize cevap verirler.
Kültür bitkilerinin yetiştirilmesini etkileyen hastalık ve zararlılar da bu süreçten nasibini almaktadır. Yararlı canlılar azalırken, zararlılar artıyor. Hastalıklar ve zararlılar daha dayanıklı hale gelebiliyor.
Tabii ki bu değişimin en büyük etkisi kuraklık. Yani yağışın olmaması ya da düzensizliği bizi suya muhtaç edecek hale getiriyor. Bir anda çok fazla yağmurun yağması su kaynaklarını güçlendirmiyor. Yüzey akışı ile doğamıza zarar veriyor.
Su yoksa yaşam da yok. Prof. Sabır’ın da bahsettiği gibi 2015 iklim zirvesinde hazırlanan raporda 2030 yılında insanlar ihtiyaç duydukları suyun %65’ine ulaşabilecek deniliyor. Bu durumda 2030’a 6 yıl kaldı. Bu durumda sormamız gerekiyor: Önlem almada geç kalmıyor muyuz?
Peki neler yapabiliriz? Ali Hoca’dan notları sıralayalım:
-Öncelikle toplumsal bilinç seviyesinin yükseltilmesi çok önemli. Bilinçlenmeyi sağlayamıyorsak, istediğimiz toplantıları yapalım, yasaklar, cezalar getirelim, çözüm bulamayız.
-Ekosistemin yapısına uygun adaptasyon sağlanmalıdır.
-Tarımsal yayımın önemi kaçınılmazdır. Bu etki bilinçli şekilde kullanılmalıdır.
-Tür ve çeşit seçimi çok önemlidir.
-Gıda üretiminin sürdürülebilirliği için akıllı tarım yöntemleri devreye sokulmalı. Hassas tarım teknolojiler üretim içerisinde yer almalıdır.
-Çevre dostu üretim teknikleri yaygınlaştırılmalıdır.
-Rüzgarve güneş enerjisinden daha fazla ve daha akılcı yararlanmalıyız.
-Jeotermal enerji kaynaklarımız büyük fırsat.
Daha önce birçok defa yazdım. Yine hatırlatayım. Yağmur hasatı çok önemli. Büyük sera alanlarında yapılmaya başladığını biliyoruz. Yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca izinsiz sondajın önüne geçilmelidir. İzinli sondajlar bile denetlenmelidir. Her sondajın faydalı olmayacağını unutmayalım.
Tarım bir stratejidir. Bilinci ve denetimi olmayan strateji olamaz.
Değerli Hocam, Ülkemiz tarımının sürdürülebilirliği için göstermiş olduğunuz Emeklerinize teşekkür eder, başarılar dilerim. Prof. Dr. Ali Sabır