Geçtiğimiz hafta sonu, 31 Mart tarihinde, tüm Türkiye’nin kilitlendiği yerel seçimler tamamlandı. Şehrimizde ve diğer şehirlerde seçimlere bağlı gürültü ve çevre kirliliği de sona ermiş oldu. Elde edilen sonuçların şehrimize ve ülkemize hayırlı olmasını dilerim.
31 Mart tarihinde elde edilen sonuçlar iktidarı temsil eden Cumhur İttifakı tarafını mutsuz etti. Muhalefet tarafından CHP’yi ise çok sevindirdi. Ekranlarda gösterilen renklerle ifade edecek olursak her yer kıpkırmızı oldu. Antalya’yı ele alırsak birkaç belediye hariç her yeri kazandılar.
Seçimin hemen arkasından, bu sonuçların nasıl elde edildiğiyle ilgili değerlendirmeler başladı. Seçim kaybeden iktidar tarafı ise kendilerine verilen mesajı değerlendireceklerini söylediler. Kim hangi mesajı alacaksa ülkemizin menfaatine olmasını dilerim.
Ancak bir vatandaş olarak seçim sürecinde beni bazı konular rahatsız etti. Bunlardan birisi, ülkemizin yaşadığı ekonomik sıkıntılara rağmen seçim süresince ortalığa saçılan paralar çok düşündürücü. Özellikle iddialı partilerin harcamaları, ekonomik kriz var mı, sorusunu aklımıza getirdi.
Şehir merkezinde şahit olduğum, her daire başına posta kutularına konulan kalın kitapçıkların, tanıtım broşürlerinin masrafını düşünmek bile istemiyorum. Yapılamayan hizmetler bir kenarda dururken şaşalı harcamalar (duyumları ispat etmesi zor olduğundan yazamıyorum), reklamları düşünmek istemiyorum. Seçim yenilgisinin mesajını düşünenler ve kazananların bu harcamaların ne kadar etkili olduğunu değerlendirmelerini dilerim.
Seçim sonuçlarıyla ilgili alınması gerekli mesajlarla ilgili bazı notları ben de aktarmak isterim.
Antalya’mıza ve ülkemizin neredeyse her tarafına Suriyeli göçünün nasıl algılandığını iyi düşünmemiz gerekiyor. Sadece işgücü olarak düşünülmesi ve böyle konuşulmasının istenmesi göçün etkisini azaltmıyor.
Rusya-Ukrayna savaşından sonra Antalya’ya yoğun bir Rus ve Ukraynalı göçü gerçekleşti. Ekonomik krizle birlikte hayat pahalılığı hızla arttı. Ev kiraları aldı başını gitti. Evli, çocuklu, tek maaşa sahip bir polis memurunun Uncalı Mahallesinde param yetmiyor dediğini bizzat duydum. O sıralarda ev kiraları 12 bine çıkmıştı.
Ben bu köşeden Antalya’da Uncalı, Meltem, Ahatlı, Kültür, Siteler vb. bazı mahallelerin yabancı oturumuna kapatılması gerektiğini yazdım. Kapatıldı mı, hayır… Öğrencilerin yoğun olarak ikamet ettiği Kültür, Ahatlı, Gülveren mahalleleri de yabancı oturumuna açıktı. Allah aşkına 12 bin lira kira ile üniversite öğrencileri oralarda yaşayabilir miydi?
Peki bu sırada iktidarı temsil eden siyasilerimiz neler yaptılar? Bence bu konuda görünen bir şey yapmadılar. Portakal bahçesinden resim paylaşmakla soruna çözüm olamıyoruz. Portakallar da dalında kaldı, onun da altını çizmek gerekir.
Tarımda maliyet artışı onlarca yazıldı, söylendi… Sonuç…
Ev kiralarının artışını %25 olarak sınırlandırmak ne kadar mantıklıydı? Enflasyon ne kadar, artış ne kadar? Kira ile geçinenler ne yapacaklardı?Bu konuda bir sürü vatandaş mahkemelik oldu.
Yabancılara oturum izni verilmeyince kira artışı durmaya başladı. Fiyatlar aşırı arttı, ama başladığı yere dönmüyor ve dönmez. Şimdi de yabancılar gidiyor, para akışı durdu, kazanalar kazanamıyor, burada da bir tepki var. Önlem alınmaz ise başı da sonu da tepkili oluyor.
Üreticiden çıkan sebze ve meyvelerin marketlerde, pazarlarda fiyat farkı karşısında neler yapıldı? Üç harfli marketler fiyatların bindiriyor, sonra indiriyor, denetim yapılıyor, resimler veriliyor, sorun çözülüyor mu? Daha önce çok kez yazdım. Denetimler önemli dedik. Hatta uyardık, “sizin gitmenizi isteyenler sizin adınıza etkili denetim yapmazlar”dedik.
Memurlar zor durumda kaldı, emeklilerin maaşı kendilerine yetmedi, akademisyenlerin maaş dışında başka sorunları vardı.
Başıboş köpekler bir yana sahipli köpek sorunu artmaya devam ediyor. Daha bugün bir köpek çocuğumu korkuttu, düşmekten zor kurtuldu. Bu sorun çözülmeli.
Ayrıca belediye başkan adayları nasıl belirlendi, açıkçası ben de merak ediyorum. Temayül desek, bazı temayüllerin incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Milletvekillerinden bazılarında, parti yöneticilerinde tepeden bakmacılık var mıydı, verilen mesaj olarak değerlendirilmeli.
Seçimden sonra birçok kişi ile görüştüm. Seçim sonuçları neden böyle oldu diye de sordum. Bir markette, orta yaşın üzerinde benden yaşça büyük birinin söylediğini yazayım yeter: “Bunca zaman sonra bana CHP’ye oy verdirdiler…” Diğer söylediklerini yazmıyorum….
Eğer bu seçimden bir mesaj çıkarılacaksa, özellikle kaybeden taraflar, genel merkezlerden yapılan görevlendirmelerle halkın içine inilmelidir. İlçe yöneticileriyle, bazı il yöneticileriyle ve hatta bazı vekillerle bu mesajı çıkarmanın zor olduğunu ifade etmek isterim.
Örneğin bir ilçede büyük bir örnekleme ile halk ile temas edilmeli. Halkın söyledikleri not edilmeli. Kimlerin ne yaptıkları, para trafikleri, menfaat ilişkileri, karşılığı olmayan adayların nasıl belirlendiği, temayüller vb. konularda sizlere çok şey söyleyecekler. Aksi takdirde mesajın alındığını düşünerek aynı şekilde devam edilecektir.