Bu yazımda uzun yıllara dayalı gözlemlerime istinaden birkaç not aktarmak istiyorum. Yazımın başlığını da buna göre belirlemeye çalıştım.
Üniversite kampüsüne bir öğrenci olarak girdiğim yıldan bu yana neredeyse 30 yıl geçti. Ve bu sürenin bir kısmını lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi oluşturuyor. Öğrencilikten sonra da öğretim üyesi olarak görev yapmaya devam ediyorum.
Bir ziraat mühendisi olarak eğitim kalitesinin daha üstlere çıkmasını beklerken düşüş eğilimini görmek şahsen çok üzücü.
Hal böyle olunca ister istemez “kaliteli eğitim mi, diploma eğitimi mi?” sorusuna takılıp kalıyoruz.
Bir eğitim varsa illaki sonucunda bir diploma olacak. Hepimiz aynı yollardan geçtik. Ve bu da işin doğası gereği olması gereken. Benim asıl söylemek istediğim bu değil.
Bilgi peşinde koşan, bilgiye ulaşmak için çabalayan, araştıran, inceleyen ve nihayetinde bunu belgelemek isteyenlerin sayısının azlığı can sıkıcı. Ne mi demek istiyorum?
Eğer derslere devam etmek zorunlu değil dersek, sınıflarda bulacağımız öğrenci sayısı bir elin 5 parmağını geçmez.
Derslerin uygulaması için araziye gitmeyeceğiz dersek, belki birkaç kişiyi bulabiliyoruz.
Derslerde anladınız mı, anlamayan var mı, sorusu olan var mı, sorularının cevabı derin bir sessizlik ise yazının başlığına bakabiliriz.
Her şeyin anlaşıldığını varsayarsak çok değil, az önce konuştuklarımızdan bir soru her şeyin cevabını ortaya koyuyor.
Bu soruyu kesin soracağım deyip de sınavda yapılmadığını görmek, ülkemiz adına can acıtıcı bir durum.
Tarımla ilgili kitap soran yok. Kaynak soran yok. Sadece ders sunumlarını verir misiniz, sorusu var. Yılın başında bütün notlar verilirse, sadece sınavdan önceki gün okunduğuna şahit oluyoruz. Öğrenciler derslere sadece yoklama için geliyorlar.
Devamsızlık sayısında ihtiyacı olabilecek kişileri dikkate alarak biraz esneyebilirim denildiği anda, herkes bunu kullanmak istiyor. Yani ne kadar az derse girilirse avantaj kabul ediliyor.
Genç ziraat mühendislerimiz özel sektörde ya da kamuda iş fırsatı bulduktan bir süre sonra, üniversitede görmediklerimizi görmeye, öğrenmeye başladık diyorlar.
Bu konuda öğrenciler haklı, layıkıyla işini yapanlar da haklı. Açıkçası nereden tutsak elimizde kalıyor.
Toprağa dokunmak istemeyen, bitkilerden uzak duran ziraat mühendisinin sayısını artırmakla Türkiye’mize iyilik mi yapıyoruz, diye üzerinde düşünmeliyiz.
Eğitim-öğretim verenler kısmında sorun yok mu? Hem de fazlasıyla var.
Mevcut durumun içerisinden nasıl çıkabilirizin üzerinde düşünmek yerine, ben böyle düşünüyorum deyip kararlar almak, dersler belirlemek, derslere görevlendirmeler yapmak sorunlarımızı çözmüyor.
Bazı derslerin verilişinde problemler olduğunu gözlemliyoruz. Öğrencilerin çok haklı olduğu konular da var.
Mevcut halde ABD’yi ya da İngiltere’yi de henüz Türkiye’ye getiremedik (!!!), getiremeyiz de. Getirmeye de gerek var mı?
Velhasıl, herkes geliyor gidiyor, bakıyor izliyor. Sorunlar derinleşmeye devam ediyor.
Bu işin sonu ziraat fakülteleri uzaktan eğitim versin, hatta açık öğretim şeklinde yapılsın denirse şaşırmayalım. Sonuçta diplomayı adreslerine de postalayabiliriz.
Bu arada futbol maçlarımızı yönetemedik, ithal hakem getiriyoruz. Ziraat mühendisi getirmek zor olmasa gerek?
Tekrar soralım: Kaliteli Eğitim mi Diploma Eğitimi mi?
Hocam, Yazılarını zaman zaman ilgiyle okuyorum. Geçenlerde Fakülte'de kariyer paylaşımı kapsamında aykırı bir konuşma yaptım. Bu eğitim sisteminden öğrenci mutsuz, işveren mutsuz. Hocalar da mutsuz ama konuşmaları zor. Bu konu, tarımın geleceği açısından önemli. Bir fırsatta yüz yüze konuşalım. 0533.633 3111 Selam ve saygılar