Göç, insanlık tarihinin bütün dönemleri boyunca var olan bir olgu. Göç deyince öncelikle belli bir nüfusun bir bölgeden başka bir yere olan hareketi akla gelmekle birlikte, göç coğrafi bir yer değiştirmeden çok daha kapsamlı ve köklü bir muhtevaya sahip. Sonuçları itibariyle sosyal, ekonomik ve kültürel birçok öğeyi içinde barındırıyor. Göçme sebepleri sayısız denecek kadar çok ve karmaşık. Genel olarak ekonomik. Daha iyi yiyecek, daha iyi iş. Öte yandan artan sanayileşme de bu kişileri geniş nüfuslu merkezlerdeki iş bulabilme fırsatlarına doğru çekiyor. Daha iyi yaşama koşullarına sahip olma isteği de kişileri kentlere çekiyor. Şehrin cazibesi, şehir hayatının ekonomi, eğitim, sağlık ve refah gibi kişiye sağlayacağı imkan ve fırsatlarla ilgili. Şehir göç edenlere uzun vadede fırsat ve umut sunabiliyor. Bana göre tarımda makineleşme sonucu açığa çıkan işgücü, toprağın aşırı parçalanması gibi olumsuzluklar kişileri göç etmek zorunda bırakıyor. Hiç kuşku yok ki Antalya son çeyrek asırda en çok göç edilen şehirlerin başında geliyor. Antalya’nın şehir nüfusu her geçen gün katlanarak büyüyor. Antalya’nın birçok ilçesinin merkez nüfusu da aynı şekilde. Kırsalda da her yıl nüfus artışını görebiliyoruz. İki ilçesi var ki Manavgat ve Alanya bugün birçok ilden kat kat daha fazla nüfusa sahip. Her iki ilçenin de il olma potansiyeli var. Göç, eğitimden sağlığa, altyapıya kadar her alanda yeni yatırımları da kaçınılmaz kılıyor. Kimi zaman bu iki ilçenin il yapılması gerektiği ile ilgili açıklamalar yapılıyor. ‘Gündemimizde böyle bir şey yok’ beyanı ile tartışmalar sonlanmış oluyor. Tercih yapılamıyor, ‘birini il yaparsak diğerini de yapmamız gerekiyor’ endişesi. Gerçek olan her iki ilçenin de kabuğuna sığmıyor olmasıdır. Artık tercih geciktirilmemelidir diyorum.