Koronavirüsün hızlı yayılışı, sağlığımız ve yakınlarımızın sağlığı konusunda hepimizin çok daha fazla tedbir almaya başlamasına sebep oldu. Eğitime ara verilmesi, çeşitli ulaşım yollarının kullanıma kapatılması, konser, tiyatro, maç gibi kitlelere açık etkinliklerin iptalleri bu tedbirlerin sadece birkaç örneği. Bu büyük çaplı önlemlerin dışında, bir de kişisel olarak alınması gereken önlemler var ki, bunların başında fiziksel temastan olabildiğince kaçınmak, kalabalık yerlerde bulunmamak ve hatta gerekmediği sürece evden çıkmamak geliyor. Bu sosyal mesafelendirme hali virüsün yayılmasını önlüyor ve durumun hepimiz için daha da kötüleşmesinin önüne geçiyor. İnsanlar, grup içerisinde kendilerini daha güvende hissedecek şekilde evrimleşmiş olsa da, koronavirüs krizi nedeniyle ne kadar süreceğini öngöremediğimiz bir süre boyunca birbirimizden eskisine kıyasla daha izole bir şekilde yaşamamız gerekiyor. Bu, doğamıza aykırı bir durum olduğu için bize kontrolü kaybettiğimiz hissini verebiliyor ve kaygı düzeyimizi olumsuz etkileyebiliyor. Ülkemizde sokağa çıkma kısıtlamalarının ikinci haftasını yaşadık. Gelecek günler ve haftalarda ne gibi ek tedbirler alınacak hafta içinde açıklanır. Havanın da güzel olduğu hafta sonunda belli saat aralığında dışarıya çıktım. Kısıtlamaların ne kadar yetersiz olduğunu gözlemledim. Kafe ve restoran önlerinde iç içe sipariş beklemeler, mesire alanları ve parklarda küçük piknik eğlenceleri, yapılan tüm uyarılara ne kadar çok kulak tıkadığımızın resmiydi. Sipariş beklerken maske takıyor, piknikte çıkartıyor. Kurallara fazla uymuyoruz. En büyük haksızlığı da sağlık çalışanlarımıza yapıyoruz. Her gün yeni vaka ve ağır hasta sayıları katlanarak artıyor. Endişeliyiz ama kurallara da uymuyoruz. Aşı haberleri sanırım bizleri rehavete soktu, çok gevşedik biz çok. Koronavirüsü birlikte yenebiliriz.