İnsanoğlu, var oluşundan bu yana yaşama mücadelesi veriyor. Yaşayabilmek için sadece ihtiyaçlarını karşılaması yetmiyor, varlığını tehdit eden bütün tehlikelerden de korunması gerekiyor. Bu tehditler, gözle görülür olağan ve olağanüstü tehditler olabileceği gibi, gözle görülmeyen virüs gibi soyut tehditler de olabiliyor. İnsanların yaşamlarında ve alışkanlıklarında meydana gelen olumlu ya da olumsuz, ani ve beklenmedik değişiklikler, kaçınılmaz olarak korku ve kaygıyı artırır. Örneğin koronavirüs pandemisi gibi. Diğer salgınlar, savaşlar ve doğal afetler de toplumsal korku ve kaygının başlıca nedenleri. 11 Mart 2019’da Dünya Sağlık Örgütü, genel olarak koronavirüs olarak adlandırılan sınıfında yer alan Covid-19 virüsünün neden olduğu hastalığın pandemiye dönüştüğünü duyurdu. Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de aşılama devam ediyor. Bilim insanlarının virüsle mücadelede en güçlü silahın aşı olduğunu söylemesine rağmen, başta sosyal medya mecralarında olmak üzere, dedikoduya dayalı bilgilerle hala aşıdan kaçanların olması endişeyle karşılanıyor. Vaka sayılarının tırmanışa geçtiği bu günlerde aşı olanlar, aşısızlara yaptırımlar getirilmesini istiyor. Aşısızları bir şekilde ikna edemezsek bana göre aşılılar, aşısız avına çıkacaklar. Avrupa ülkelerinin birçoğunda aşısını olmayanlara bazı kısıtlamalar getirildi. Sonbahara kadar bugün 20 milyon olduğu söyleniyor hiç aşı olmamış olanları tespit ederek onlara ulaşmalıyız. Sağlık Bakanlığı aşı olmayanları belirleyebilecek sisteme sahiptir. Aşıdan yine kaçanlar varsa yapacak çare yok, ülke olarak biz de yaptırımlar getirmeliyiz.