Önceki gün ekranlarda Ağrı dağında çevreye gelişi güzel bırakılan çöp görüntülerini görünce içim cız etti. Ağrı’nın zirvesi böyle ise Antalya’nın Toros dağları ve yaylaları ne durumda diye derin düşüncelere daldım. Endişemin nedeni duyarsız piknikçiler. Fırsat olsa da Antalya’nın yüksek kesimlerine çıkıp baksak, iyi olurdu sanırım. Çöp bilinci, bireyin öncelikle ailesinden görerek daha sonra da bunları eğitim kurumlarında şekillendirerek oluşan bir kazanımdır. Bu yüzden çöp bilincini bireyin toplumsallaşma sürecinden bağımsız düşünmememiz gerekir. Çünkü toplumsallaşma, genel olarak, bireyin içinde yer aldığı grubunun normlarını, değerlerini, tutum ve davranışlarını edinmesi sürecidir. Bir araştırma yapılsa, çevreye daha çok duyarlı şehirlerin başında Antalya gelecektir. Gazipaşa’dan Kaş’a kadar geniş bir coğrafyada belediyeler, kendi görev bölgelerinin temizliğine aksatmadan her gün devam ediyor. Bugün Antalya’nın hangi köşesi temiz ise bunu belediyelerde görevli temizlik görevlilerine borçluyuz. Çevrenin daha temiz olması için daha çok duyarlı olmamız gerekiyor. Turizmin başkenti olan Antalya dünyada marka olmuş bir kent. Marka değerini daha çok artırmak için bu kentte yaşayanlar olarak bizlere sorumluluk düşmektedir. Belediyelerin sorumluluk sahası dışındaki yerlerin temizliğine bakmakta fayda var. Mesire alınları dışında kalan orman içi ve kenarları ne durumda? Antalya’nın dünyaca ünlü yürüyüş rotaları var, örneğin Likya Yolu, kilometrelerce uzunluğa sahip bu güzergah üzerinde boş su şişesi, alkol, meşrubat kutuları ve diğer atıklar mı var yoksa çok mu temiz, gözden geçirilmesi gerekiyor. Yoksa ‘o elin yabancısı’ dediğimiz o yabancı misafirlerimiz görüntüler ve bir de sosyal medyadan yayınlarsa işte o zaman dünyaya rezil oluruz. Hepimize sorumluluk düşüyor, uyarımızı yapalım.