Batı dünyası kendilerinde olan biten her şeyi normal karşılarken, aynı şey bizde olduğunda feveran ediyor. Son yıllarda Batı’nın bu ikircikli tavrına fazlasıyla alıştık. İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararı sonrasında da bizi şaşırtmadılar.
Türkiye’nin derdi yine Batı’yı gerdi…
Siyasetçileri, ünlüleri, iş çevreleri, medyası topyekün Türkiye demokrasisinin koruyucusu kesildi birdenbire. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı ile bir anda Türkiye’nin ‘en tanınır’ siyasetçilerinden olan CHP’li Ekrem İmamoğlu, aynı hızla dünya çapında da popüler oluverdi. Batı basını röportaj yapmak için sıraya girdi adeta. Neredeyse her gün bir uluslararası ajans veya TV’de onunla ilgili haberler, röportajlar çıkıyor.
Çıksın elbet. Bir siyasetçimizin dünya çapında tanınır olmasından gurur duyarız da, bu ani ilgi midemizi bulandırmadı da değil…
YSK’nın İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararı sonrası meseleye ilk maydanoz olanlardan biri de ABD. Sözde müttefikimiz, sözde stratejik ortağımız bugüne kadar yaptığı gibi yine bizi düşünerek (!) demokrasimiz adına endişelerini dile getirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, “Yüksek Seçim Kurulu 31 Mart seçimlerinin sonuçlarını onayladıktan sonra seçimi tekrar etme kararı almıştır. Biz de Türkiye’nin diğer dostları gibi bu sıra dışı kararı not ediyoruz. Özgür ve adil seçimlerin yapılması ve meşru seçim sonuçlarının kabul edilmesi her demokrasi için esastır” denildi.
Hani bunları az biraz tanımasak, çifte standartlarını, samimiyetsizliklerini bilmesek, ‘bizi ne de çok düşünüyorlar, ne de iyi dostlarımız var’ diye kasım kasım kasılır, göğsümüzü kabarta kabarta dolaşırdık.
Neyse. Yazının başında da dediğim gibi bu tavırlara alıştık, kanıksadık. Eskisi kadar batmıyor ancak alışamadığımız, garipsediğimiz, dünün antiamerikancılarının bugün Amerika ile yakın ilişkileri… Örneğin bugüne kadar genel politikasını ‘emperyalizm karşıtlığı’ üzerine kuranların yoğunlukta yeraldığı CHP’nin, emperyalizmin ağababası ABD ile dirsek temasları bana ilginç geliyor. Aslında bu yakınlaşmayı, ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ yaklaşımı olarak açıklamak mümkün. Nitekim CHP sadece Amerika ile değil ‘iktidar-Cumhurbaşkanı Erdoğan’ karşıtı her çevreyle işbirliğinde bir beis görmüyor.
Dünkü yazımızda CHP’deki ‘eksen kayması’na dikkat çekmiştik. İşte ABD ve Batı dünyasıyla ‘ortak düşman’a yönelik bu işbirliği de bahsettiğimiz eksen kaymasının, ortada bir ideolojinin kalmadığının somut bir göstergesi…
Emperyalist ülkelerle kol kola, omuz omuza bu görüntüsüyle burjuvazinin partisi olduğunu net bir şekilde ortaya koyan CHP’nin işçiye, emekliye, yoksula umut olmasını beklemek sanırım abesle iştigalden başka bir şey olmayacaktır…
İyi tatiller…