Araştırma şirketi KONDA’nın bu yılın başlarında açıkladığı 10 yıllık toplumsal değişim raporuna göre, 2008 ile 2018 yılları arasında ülkemizdeki ateist oranı yüzde 1’den 3’e çıkmış…
Dindar oranı ise 4 puanlık düşüşle yüzde 55'ten 51'e gerilemiş…
Son zamanlarda liseli öğrenciler arasında ‘deizmin’ yaygınlaştığına yönelik haberlere de rastlıyoruz sıkça.
Ateizm kavramını çok daha öncesinden biliyoruz ancak deizm henüz bizde yeni girdi. Batı dünyasının bize yeni hediyesi...
Aslında Hristiyan dünyasında Katolik mezhebinin bilim dışı baskıcı uygulamalarına tepki olarak ortaya çıkan bir felsefe akımı olmasına rağmen tıpkı ateizmde olduğu gibi gelip sarstığı nokta İslam gençliği…
Deizmin kelime anlamı ‘Tek Tanrıcılık/yaradancılık’ demek. Kainatın yaratıcısını inkar edemeyen, ancak kilisenin akıl ve bilim dışı hurafeleri inanç diye dayatmasını reddeden bir grup felsefecinin düşünce sistemi olarak doğan bu akımın temeli, ‘Allah var ama diğer hiçbir şey yok’ disiplini üzerine oturtulmuş durumda. Allah’ı kabul edip, peygamberleri, mezhepleri, melekleri, cenneti, cehennemi vs reddetmenin götürdüğü nokta ise ateizm.
Peki bu akım yüzde 90 bilmem kaçı Müslüman olan/olduğu söylenen ülkemize nasıl sızdı ve nasıl etkili olabiliyor?
Yanıtlanması gereken soru bu…
Sanırım buna verilecek ilk yanıt, dini eğitimdeki boşluk/yetersizlik denilebilir.
Ülkemizde maalesef din eğitimi veren kurumlar yeterli değildir. Mevcutların da müfredatı yetersizdir. Din üzerinden yürütülen siyaset de din eğitimine darbe vuran en önemli etkendir.
İlkokul, ortaokul ve lise gibi zorunlu öğretim programlarından geçen bir çocuk, dinini tanımadan, güzelliklerini kavramadan, ibadetlerini tam manasıyla öğrenmeden, Allah sevgisini, Peygamber sevgisini, insanlık, çevre sevgisini, haram-helâl titizliğini, kul hakkı, adalet ve hukukun üstünlüğü gibi ahlaki değerleri öğrenmeden ve benimsemeden mezun oluyorsa, burada kusuru eğitim sisteminde aramak gerekir.
Devlet bireylere ‘doğru dini’ öğretmelidir. Uydurulan dini değil indirilen dini samimi bir şekilde ortaya koymalıdır.
En önemlisi, hatta belki ilk yapılması gereken ise toplumdaki manevi dejenerasyonu görmektir. Siyasetçilerimiz, “Bizim insanımız bunu yapmaz, gencimiz şunu yapmaz, külliyen yalan, iftira” genellemeleriyle tribünlere oynamayı bırakmalı ve her geçen gün biraz daha büyüyen bu ciddi sorunu inkar etmemelidir.
Çünkü sorunu çözmenin yolu önce sorunu kabullenmekten geçiyor…