Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) son raporuna göre Türkiye’de yaşayan nüfusun yüzde 63,8’i aşırı kilolu ya da obez. Bu istatistik Türkiye’yi Avrupa ve Orta Asya ülkeleri arasında en kötü durumdaki beşinci ülke yapıyor. Rapora göre Avrupa ve Orta Asya’da yetişkin nüfusun yüzde 55’ten fazlası aşırı kilolu ya da obez. Milyonlarca kişi anemik ya da iyot, demir ve A vitamini yetersizliğine sahip. Çocuklarda dengesiz beslenme, büyüme durmasıyla birlikte daha birçok soruna yol açarak pek çok ülkede endişe verici boyutlara ulaşmış durumda. Türkiye de bu sorunlardan nasibini alıyor. Ülkemizde yetişkin erkeklerin yüzde 43’ü kadınlarınsa yüzde 31’i aşırı kilolu. 20 yaş üstü yetişkinlerde aşırı kilo ve obezite yaygınlığı sırasıyla Malta, İzlanda, Yunanistan, Litvanya, Türkiye, Birleşik Krallık (İngiltere), Macaristan, Portekiz, Slovenya, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Letonya, Almanya ve Gürcistan’da görülüyor. Obezite verilerinde ise kadınların oranı erkeklerden fazla. Türkiye’deki yetişkin kadınların yüzde 33’ü, erkeklerin ise yüzde 20’ye yakını obez.
Aynı rapora göre; ülkemizde bir başka sorun da kansızlık. Beş yaşın altındaki çocuklarda anemi görülme oranında (prevalans) Türkiye 53 ülke arasında dokuzuncu sırada yer alıyor. Özbekistan, Kırgızistan ve Azerbaycan’ın ilk üç sırada yer aldığı bu sorunun beş yaş altı çocuklarda görülme oranı ise yüzde 30. Hamile kadınlarda bu oran yüzde 28,1’e gerilese de Türkiye’yi 53 Avrupa ve Orta Asya ülkesi arasında en kötü sekizinci ülke yapıyor. Türkiye’de hem çocuklarda hem de yetişkinlerde iyot eksikliği sorunu görülürken, yetişkinlerde A vitamini eksikliği görülme oranı da yüzde 15’leri buluyor. İyot eksikliği görülme oranı yetişkinlerde yüzde 75’lere kadar çıkıyor ve Türkiye’yi en yüksek orana sahip ilk beş ülkeden biri yapıyor. Çinko yetersizliğinde de Türkiye 53 ülke arasında 11. sırada yer alıyor. FAO Avrupa ve Orta Asya Bölgesel Ofisi gıda güvenilirliği uzmanı Eleonora Dupouy, raporun sonuçlarını, “Tarımsal üretimin birkaç temel gıda ürününde odaklanması tek çeşit beslenme düzenlerinin oluşmasına ve yaygın mikrobesin yetersizliklerine yol açıyor” sözleriyle yorumluyor.
Bana göre ise ülkemizde bu olumsuz sonuçların birinci derecede sorumlusu, hemen her açıklamalarında birbirlerini tekzip eden anlı şanlı profesörler…
Evet evet yanlış okumadınız, akademisyenlerden, bu işin eğitimini almış uzmanlardan bahsediyorum. Biri çıkıp tereyağını mutfağınızdan asla eksik etmeyin diyor, ötekisi asla sokmayın uyarısı yapıyor. Biri kırmızı etin, ötekisi beyaz etin sağlık açısından daha yararlı olduğunu savunuyor. Geleneksel mutfağımızda ne varsa, ‘sağlıksız’ algısı yaratılarak toplum hazır gıdalara yönlendirilirken, sonra kalkıp birileri hazır gıdalardan uzak durmamızı tavsiye ediyor…
Bilim insanlarımız sözde bilim adına yıllardır birbirlerinin tezlerini çürüterek toplumun kafasını karıştırıyor. Artık neyi yiyeceğimizi, nasıl yiyeceğimizi şaşırmış durumdayız.
Keza, doktorlarımız da aynı durumda. Birinin koyduğu teşhisi öteki yalanlıyor. Biri raporlu ilaç veriyor, başkası o ilacı asla kullanmamamız gerektiğini…
Şaşkınlığımızdan hastane hastane, doktor doktor dolaşıyor, konulan teşhisten emin olabilmek adına çalmadık kapı bırakmıyoruz. Kafamız karışık olduğu, inancımız tam olmadığı için kullandığımız ilaçlar da, uygulanan tedavi yöntemleri de fayda etmiyor…
Sonuç; dünya ile obezlikte yarışan, sağlıksız bir toplum…