Çok yazdım biliyorum. Bazen kendimi tekrar ediyorum.
Elimde değil. Beni buna hayat şartları itiyor.
Belki ruh halim böyle melankolik…
Her neyse, bir yerlerde tıkanıp kaldığımda, soluk alamaz hale geldiğimde, daraldığımda oturuyorum klavyenin başına. Karşımdaki ekrana içimi dökerek rahatlıyorum…
Oysa belki başka şeyler yapmalıyım.
İçinde bulunduğum karanlıktan çıkış için yeni yollar aramalı, yeni keşifler yapmalıyım.
Yeni insanlarla tanışmalı, yeni ufuklara yelken açmalıyım belki…
Belki hayatım boyunca hep istediğim ama bir türlü gerçekleştiremediğim, ertelediğim, ötelediğim ne varsa onlara yönelmeliyim.
Zaman denilen nehirde bir sal olduğumun farkına varmalı ve kaçınılmaz sona adım adım yaklaştığımı hatırlamalıyım. Baş döndürücü bir hızla geçen hayatımdaki rutinleri değiştirmeye çalışmalıyım…
Ölüm hak. Hiçbir canlının kaçamayacağı mutlak son.
Öyleyse ölümle yüzleşmeden önce hayatıma değer katmalıyım.
Küçük mutlulukların farkına varmalı, olanla yetinmeliyim. Ağlamam gerektiğinde ağlamalı, gülmem gerektiğinde gülmeliyim.
Kasmamalıyım kendimi. ‘Falanca şunu der, filanca bunu der’e aldırmamalıyım. Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden, derin bir soluk alıp kokusunu hapsetmeliyim içime…
‘Off bu ne sıcak böyle’ diye yakınmak yerine güneşin doğuşuna sevinmeliyim. Şakır şakır yağan yağmurdan kaçmak yerine ıslanmanın hazzını yaşamalıyım belki. Arada bir seher yeli okşamalı saçlarımı. Fırtına, boran da olmalı elbet hayatımda…
Çünkü küçük ya da büyük her hayal kırıklığımız, yaşadığımız her acı aslında yaşamdan yeni bir şey öğrenme fırsatı bizim için…
Örneğin hiç düşmemişsen kalkması için kimseye el vermezsin. Çaresiz kalmamışsan derman olamazsın. Ağlamayı bilmiyorsan kahkahaların da yapaydır. Sevmeden sevilmeyi, çalışmadan başarmayı, mutlu etmeden mutlu olmayı beklememeli insan. Ne herkesi düşünmekten kendini, ne kendini düşünmekten herkesi unutmamalı. Çünkü hayat hep almak ya da hep vermek için çok kısa…
Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer, elbette asla vazgeçmemeliyiz sevmekten ve öğrenmekten. Ancak herkesi sevemeyeceğimizi de, her şeyi bilemeyeceğimizi de ve her şeye sahip olamayacağımızı da idrak etmeliyiz…
''Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat'' şiirini, aklınca değiştirip yorumlayıp, çaldığını gizlemeye çalışmışsın ama herkesi kandıramayacağını hesaplamamışsın dostum :) Bu şiir oğuz atay'a ait. Ancak çoğu yerde can dündar ismiyle geçiyor ama can dündar '' sözler bana ait değildir'' demiş zamanında. Bunca zahmete girip sözleri evirip çevirmeye çalışacağına, kendi ruhundakileri yazıya dönüştür. Hırsızlık iyi bir şey değildir vesselam :)