Soykırım. Bir insanlık suçu…
Üzerinden asırlar geçse de unutulmayan, unutulamayan bir yürek acısı…
Dünya tarihinde bir çok kez işlenmiş bu insanlık suçu. Avrupa’da, Amerika’da, Balkanlar, Kafkasya, Uzak Doğu’da…
Dünyanın her yanında milyonlarca insan katledilmiş şu veya bu sebepten.
En bilineni Nazi’lerin Yahudi soykırımı. İkinci Dünya Savaşı’nda 6 milyon civarında Yahudi’nin nasıl katledildiğini neredeyse ezberledik. Yazılan kitaplar, yapılan filmlerle adeta bilinçaltımıza nakşedildi. Oysa daha nice soykırımlar yaşandı bilmediğimiz, duymadığımız…
İşte bunlardan biri de Ukrayna’da 1932-1933 yıllarında yaşanmış olan Holodomor. Holodomor’un Türkçe karşılığı; Seçilmiş bölgeye, gıda giriş çıkışı kesilerek, kıtlığa neden olmak dolayısıyla kitlelerin ölümüne yol açmak…
Tarihçilere göre, ‘Holodomor’ adı verilen korkunç felaket Ukrayna’da 1932-33 yılları arasında yaşandı. Ukrayna’nın Bolşevik devrimi sırasında bağımsızlığını ilan etmiş olmasına (her ne kadar Bolşeviklerin zaferiyle sonuçlanmış olsa da) zaten kinlenmiş olan Komünist rejim, Ukrayna köylüsünün, Stalin'in kolektif çiftliklerine karşı çıkmasıyla birlikte bu ülkeye nefretini artırmıştı. Ukrayna’nın SSCB’nin en güçlü ve ayaklanmaya hazır ikinci ülkesi olduğu gerçeği de Komünist rejiminin varlığını tehlikeye atıyordu. Nitekim, Komünist Partisi Merkez Komitesi (Bolşevikler) Başkanı Josef Stalin rejimi, 1932 yılında Ukrayna’da insanların bütün yiyeceklerini ve hayatta kalabilmelerini sağlayan her şeyi ellerinde almaya başladı. Açlığa mahkum edilen tüm bölgeler askerlerle çevriliydi ve kimsenin kurtarılmaması, hiçbir yardımın geçmemesi için de Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bütün sınırları kapatılmıştı. Silahı açlık terörü olan komünist hükümetin Ukrayna halkına karşı başlattığı gerçek bir savaştı. Bilim adamlarının açıkladığı rakamlara göre, çoğunluğu Holodomor sırasında olmak üzere 3-7 milyon arası insan hayatını kaybetti. Haziran 1933'te günde 34 bin, saatte bin 440, dakikada 24 insan hayatını kaybediyordu. Bu ürkütücü bilanço, bir ülke nüfusu kadar insanın çok değil 5-6 ayda tamamen yok olduğunu gösteriyor. Neredeyse her Ukraynalı aileden bir ya da birkaç kişi bu felaket sonucunda yaşamını yitirdi. 1933 yılının Haziran ayında Ukrayna’da yaşanan açlık zirveye ulaştı ve istatistiklere göre sadece Haziran ayında Ukrayna’da 1 milyondan fazla insan öldü. Bu insanlık suçunun boyutları ve sebepleri uzunca bir süre dünya kamuoyundan saklanmaya çalışıldı. Sovyetler döneminde Holodomor ile ilgili herhangi bir hatırlama durumunda insanlara hapis cezası veriliyordu. Bu süreçte, Ukrayna dilinde eğitim veren okullar kapanıyor, bilim insanları ve aydınlar zulüm görüyordu. .
Suni bir şekilde bir milleti yok etmeye yönelik oluşturulan Holodomor Sovyet Rusya’dan ayrılmak istediği için Ukrayna’ya karşı uygulanan bir cezaydı. Acımasızca ve insafsızca ödetilen bir bedeldi. Amaçları Ukraynalıları korkak ve uysal bir millete çevirmekti. Ancak, Ukrayna halkı bu baskı ve acı ile dolu tarihi hafızasında hep diri tuttu. Ve Ukrayna 1991 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra Holodomor kurbanlarını anma ve gündeme getirme fırsatı buldu. Holodomor ile ilgili gerçekleri anlatmak ve ileride böyle bir faciaya tekrar fırsat vermemek için Ukraynalılar, her yıl Kasım ayının son Cumartesi günü bütün dünyanın dikkatini çekmek adına anma günleri düzenliyor. Antalya’daki Ukraynalılar da bu derin acıya dikkat çekmek için anma programı düzenledi. Ukraynalılar, yıllarca saklı tutulan soykırımı birçok ülkenin tanımasını da sağladı. Günümüzde Kanada, ABD, Avustralya, Portekiz, Vatikan, Estonya, Litvanya, Letonya, Gürcistan, Polonya, Macaristan, Ekvador, Kolombiya, Meksika, Paraguay ve Peru gibi 16 ülke Holodomor’u soykırım olarak tanıyor.
Holodomor’u kabul etmeyen, tanımayanlar da var şüphesiz. Soykırım olmadığını iddia edenler de…
Ancak 1932-1933 yıllarında milyonlarca Ukraynalı’nın açlıktan öldüğünü kimse inkar etmiyor/edemiyor. Keza, Komünist rejimin yarattığı suni kıtlığı da…
Allah kimseyi açlıkla sınamasın. Yaşamayan bilmez. O günlerde yaşanılan trajedinin boyutlarını anlayabilmek için aslen Ukraynalı olan ancak Almanya’da bir mülteci kampında dünyaya gelmiş Marina Lewycka’nı romanıdaki şu dizelere göz atmak sanırım yeterli olacaktır;
“...köylüler ineklerini, tavuklarını, keçilerini yediler, ardından kedilerini ve köpeklerini. ondan sonra da otlardan başka yiyecek birşey kalmadı. 1932-1933 yıllarının bu insan eliyle yaratılan kıtlığında, ukrayna'nın bir ucundan diğerine yedi ile on milyon arasında insan öldü... bunlar bittiğinde çatıdaki samanların arasında yaşayan sıçanları tuzağa düşürerek yediler, sonra samanları, derken açlık sancılarını bastırmak için koşum takımlarının derilerini çiğnediler. uyuyamayacak kadar aç olduklarında şarkı söylediler ... Yakındaki köyde bir kadın vardı, bebeğini yemişti. aklını yitirmiş, patikalarda ağlayarak dolaşıyordu..”