Önceki gün, ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ydü. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de çeşitli kentlerde bu gün adına etkinlikler yapıldı, yürüyüşler gerçekleştirildi. Kadına yönelik şiddete karşı Avrupa’dan Afrika’ya, Amerika’dan Asya’ya, Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya çok sayıda ülkede kadınlar evde, sokakta, iş yerinde yaşanan şiddeti protesto etti.
Ve biz birçok konuda olduğu gibi bunu da yine elimize yüzümüze bulaştırmayı başardık…
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle İstanbul Taksim'de gösteri düzenleyen kadınlara polis biber gazıyla müdahale etti. Yani şiddeti protesto eden kadınlar bu kez de polis şiddetiyle karşılaştı…
Tünel'den Galatasaray Lisesi'ne doğru yürümek isteyen kadınlara, eylemin izinsiz olduğunu belirten polis engel olmaya çalıştı. Çevik kuvvet ekipleri, çoğunluğu kadınlardan oluşan grubun ilerleyişini kalkanlarla durdurdu. İtişme kakışmanın bol olduğu müdahale sırasında polis kadınlara karşı biber gazı kullanmaktan da geri kalmadı.
Şu işi bir türlü rayına sokamadık gitti. Tamam diyelim eylem izinsiz ve bu izinsiz eylemi engellemek için de oradaki polisler görevlendirilmiş. İyi de, bu engelleme illa biber gazıyla, kontrolsüz güçle mi yapılmalıydı. Sabırları zorlayarak, sonuna kadar diyalogla bu çözülemez miydi? Neticede eylemin son derece makul bir gerekçesi var. Dünya’da ve ülkemizde kadına şiddet her geçen gün biraz daha artıyor. Her yıl yüzlerce, binlerce kadın şiddete uğruyor ve bunların önemli bir bölümü de hayatını kaybediyor.
İçişleri Bakanlığının 2 Kasım'da açıkladığı verilere göre 2017 yılında 133 bin 809, 2018'in ilk 7 ayında ise 96 bin 417 kadın şiddet görmüş. 393 kadın ise öldürülmüş. Kadın cinayetlerindeki bu vahim tablo gün geçtikçe daha da büyüyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, bu yılın Temmuz ayında 37, Haziran’da 39 kadın öldürülmüş. Eylül ayında ise öldürülen kadın sayısı 45’e yükselmiş. Öldürülen kadınların 16’sının faili meçhul, 11’i evli olduğu erkek tarafından, 6’sı birlikte olduğu erkek, 5’i akraba ya da tanıdığı kişiler tarafından, 2’si babası, 2’si tanımadığı erkek, 1’i ayrıldığı erkek, 1’i erkek kardeşi ve 1’i de imam nikahlı olduğu erkek tarafından öldürülmüş. Korkunç bir istatistik. Savaşlarda bile böyle büyük kayıplar az görülür. Yasalar çıkarılıyor, cezalar artırılıyor, bilinçlendirme çalışmaları yapılıyor ama sonuç ne yazık ki değişmiyor.
Niye değişmediğinin göstergesi işte ortada.
Kadınlar tüm dünya ile birlikte sokağa çıkıp şiddete karşı farkındalık yaratmaya çalışıyor. Topluma mesaj vermek istiyor ama ‘izinsiz’ olduğu gerekçesiyle coplanıyor, biber gazı sıkılıyor…
Böyle etkinliklere niye izin verilmez onu da anlamış değilim.
Sonuçta bu tüm toplumu ilgilendiren bir hadise.
İzin verir ve etkinliği kontrol altında tutarsın. Baktın amacının dışına çıkıyor, müdahale edersin. Bunu yapmak bu kadar zor mu? Ama yok. Bizde koltuğunu kaybetmekten korkan, ‘işgüzar’ bürokrat çok olduğu için bu yapılamıyor. Olur ya ‘yukarıdan’ birileri bir şey der filan ‘neme lazım’ denilerek ‘yassak’ damgası basılıyor hemen. Emin olun o korkulan ‘yukarılar’ın çoğu zaman bundan haberi dahi olmuyor. Onlar da bizim gibi haberlerden izliyor bu durumları. Sonrasında müdahale etseler de nafile. Olan olmuş bitmiş oluyor…