'Her şeyin başı sağlık.'
Hep kullandığımız bu klişe söz o kadar doğru ki…
Kariyermiş, paraymış, pulmuş hepsi hikaye. Tamam onlar da lazım, onlarsız da olmuyor lakin sağlık olmadan hiçbirinin anlamı yok. Yıllar önce Türkiye’nin en zengin adamı Vehbi Koç’un ulusal bir gazetede yayımlanan röportajda söylediklerini hiç unutmam.
Muhabir, servetinin hesabını bilmeyen Koç’a, “Hiç özlem duyduğunuz, elde edemediğiniz bir şey var mı?” mealinden bir soru yöneltmiş ve Koç da şöyle demişti; “Evimin karşısında bir inşaat var. Her sabah önünden geçerken inşaat işçilerinin gazete kağıdı üzerinde açtıkları yer sofrasında kuru soğanı yumruklarıyla dağıtıp ekmekle iştahla yediklerini görürüm. İşte özlemini duyduğum ama asla yapamadığım şey budur” demişti. Önceleri anlayamamıştım. Koskoca Vehbi Koç kuru soğanla ekmeğe nasıl özlem duyar diye şaşırmıştım. Sonra öğrenmiştim sağlık sorunları nedeniyle soğan yiyemediğini…
Ne demiş cihan sultanı Kanuni Sultan Süleyman; “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
Sağlık, sadece hastalık ve sakatlık durumunun olmayışı değil kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden de tam bir iyilik halidir aslında. Çünkü insanın yapacağı her iş, önce ve kesinlikle sağlığına bağlıdır. Sağlık olmazsa hiçbir şey yapılamaz. Düşünün, herhangi bir yerimizde en küçük bir ağrı olduğunda dahi dikkatimiz dağılır, odaklanma sorunu yaşarız. Keyfimiz kaçar, tadımız, tuzumuz olmaz. Bir diş ağrısı sırasında en sevdiğimiz şeyleri dahi görmez, istemeyiz. En keyif aldığımız alışkanlıklarımızı ağrılı, sancılı hallerimizde terk eder, sadece o ızdırabın bir an önce bitmesini arzu ederiz.
Paradan, puldan, şandan, şöhretten üstün, insan yaşamının birinci derecede önceliği olan/olması gereken sağlığımızı ihmal etmemiz, gereken dikkati göstermememiz ise bir ironi olsa gerek. Sağlığımıza zararlı ne varsa onları yapıyor, ölüme adeta meydan okuyoruz. Tamam ölüm hak ve gerçek. Yaşayan her canlının tadacağı bir realite ama yaşam sürecini ızdıraba çevirme gayreti niye?..
Kim ne kadar yaşayacak, ömrü ne kadar olacak bunu ancak yaradan bilir amenna. Lakin az ya da çok bize biçilen ömrü kaliteli bir şekilde yaşamak varken, acıya, ağrılara, sancılara mahkum etmenin manası ne?
Niye kendimize zulmediyoruz, niye Allah’ın bize verdiği emanete ihanet ediyoruz gerçekten anlamak zor. Biz diyorum çünkü çoğumuz aynı gaflet içerisindeyiz ne yazık ki. Sağlığımızı kaybetmek için olağanüstü bir gayret gösteriyor, hastalanıp yatağa düştüğümüzde, acılar içinde kıvrandığımızda ise “Allah’ım n’olur şifa ver, n’olur acılarımı dindir” diye dualar ediyor, Yaradan’a sığınıyoruz…
Ne demeli bilmem ki?..