Salı günü Antalya’da öyle bir olay yaşandı ki uzun yıllar unutulmaz ve siyaset tarihindeki yerini alır. Önümüzdeki yılların siyasetinde de mutlaka gündeme gelir. Hele hele olay sonrası, olayın kahramanı tarafından sarf edilen sözler hiçbir zaman unutulmaz. Bu öyle bir olay ki dün bir yerel gazetemiz en anlamlı başlığı attı. O başlık “CHP’yi de yaktı, kendini de yaktı” şeklindeydi. En anlamlı özetti. Gelecekte bu mesele ne Akaydın’ın, ne de CHP’nin peşini bırakmaz. Bunu aklı selim olan herkes fark etti.
Kim unutur ki belediyenin resmi evraklarını yakarken suçüstü yakalanmış bir Belediye Başkanı’nın, “Biz belediyeyi Menderes Türel’e temiz bırakmak için o evrakları yaktık” sözünü? Kim unutur ki tamamı 5 yıl saklanması zorunlu olan belgeler için “Onlar önemsiz evraktı” lafını?
Daha şimdiden Mustafa Akaydın ismi, kamuoyunda “Evrakçı Mustafa”ya, “Neron Mustafa”ya çıktı bile. Daha şimdiden halk arasında “Yakarsa hoca yakar”, “Hocanın bir yaktığı var” esprileri hit oldu bile. Ve emin olun bu işe en fazla kendi partilileri üzüldü. En büyük hayal kırıklığını ve şoku onlar yaşadı. Aklı başında her CHP’li böyle bir olayın savunulamayacağını biliyor ve yaptığı hata nedeniyle O’na kızıyor. Ancak az da olsa bir kısmı çeşitli nedenlerle meseleye sağlıklı bakamıyor. Herkes düşünsün lütfen. Kaybettiği için belediye evraklarını yakan adam, ya belediyeyi de ateşe verseydi! İş mi bu?
Birileri meseleyi asıl mecrasından alıp, başka yerlere götürmeye çalışıyor. Yapmayın! Özellikle CHP’lilere sesleniyorum. Akaydın bu hatayı bizzat kendisi yaptı. Sakladığı, saklamak istediği işler olduğunu kabak gibi gösterdi. Hiç kimse Akaydın’ı “Belediyenin resmi evraklarını yak” diye zorlamadı. Talimat bizzat kendisinden Özel Kalem Müdürü’ne gitti. Özel Kalem Müdürü de araç ayarlatıp, Boğaçayı Tesisleri’ne doğru yola çıkardı. Yola çıkardığı o araçta Akaydın’ın kendi ifadesiyle tam 60 klasör dolusu resmi belge vardı. Kurtarılan kısım ise 10 klasör bile değil. Kim bilir diğer 50 klasörde neler gitti? Halbuki 5 yıldır bıkmadan, usanmadan günahına girdiği Menderes Türel ona koltuğu bırakırken, bir tek evrak bile götürmedi. Neden? Korkusu yoktu da ondan.
Savunulacak mesele vardır, savunulması imkansız mesele vardır. Bu meselenin savunulacak en küçük bir yönü yoktur. “Önemsiz evrak” ve “Belediyeyi temiz bırakma isteği” en hafif tabirle “komik”tir. Savunma refleksi ile bunun arkasında duruldukça, batağın çapı genişleyecek ve her geçen gün bu konu Akaydın’dan çıkıp, partinin üzerine yapışmış olacaktır. Çok açık değil mi?
Ve herkes emin olsun ki bu suçüstü halinden çok daha korkunç işlerde yapıldı. Ortaya çıkması da uzun sürmeyecektir. Tasarım ofisleri, AKM içerisindeki işler, belediyenin çeşitli şirketlerinde yapılanlar. Bekleyin. Hep birlikte göreceğiz.
5 yıldır yalan dolan, iftira, şantaj ve tehdit üzerine kurulu çatı çöktü. Ve Akaydın insanları hiç bekletmeden, bunu Salı günü yaptıkları ile bizzat kendisi sağladı. Bir bilseniz o belediyenin içerisinden nasıl bilgiler geliyor. Bunların % 10’u bile doğru ise, kıyamet kopacak. Herhalde bu işlerin mimarlarının yaşadığı telaşın altında yatan da budur?
“Kıyamet kopacak” lafımı herkesin doğru anlamasını dilerim. Suçu, hatası, kabahati olanlar üzerine alınsın. Birinci ağızdan Menderes Türel adına da bir şey yazabilirim. Çünkü bizzat kendisinden duydum. Belediye çalışanları çok rahat olsun. Hiç gerilmesin, hiç tedirgin olmasın, hiç çekinmesin. Bunun için en küçük bir neden yok. İşini yapmış ve yapan herkes, yine işine bakacak.
O koltuğa “Allah korkusu olan bir adam” geliyor. Bunu hiç unutmasın.
Bu arada gazetemizin manşetinde bugün çok ilginç bir haber var. Tam anlamıyla “skandal içerisinde skandal”ı anlatıyor. Bakalım kamu malı ile parti işi yapan Akaydın hoca buna ne diyecek?