Bugün de konu değiştirerek onları yazayım istedim. Çocukları, çocuklarımızı konuşalım. Öylesine daldık ki siyasete. Neredeyse çocuklarımızı unutur hale geldik. Geleceklerini düşünemez olduk. Okutmakla iş bitiyor sanıyoruz. Sırtını giydirmekle, karnını doyurmakla, etütlere, yaz okullarına göndermekle, tatil yaptırmakla anne ve babalık görevimizi yaptığımızı sanıyoruz. Öyle olsaydı bugün yüzlerce üniversite mezunu işsiz çocuğumuz olur muydu?
O minicik hallerini bir hatırlayın.
Saftırlar, doğaldırlar, ağızlarına geleni söylerler. Ve öyle laflar ederler ki, donar kalırız.
Hele şimdiki çocuklar. Hemen hepsi de büyümüş de küçülmüşler sanki.
Yaşlarından, daha da çok ileride gibiler. Oysa, ne hayallerle büyütürüz onları. Bize yaşattıkları o doyumsuz hazlar hiç aklımızdan çıkmaz. Ama büyüdükçe değişmeye başlarlar. Yalancı, hin, çıkarcı, sorumluluktan kaçan, eğlence düşkünü olurlar önce. Sonra büyüklerinden hayat taktikleri almaya başlarlar. Eş, sevgili nasıl aldatılır?
Zahmetsiz para nasıl kazanılır? Nasıl kazık atılır?
Nasıl yalan söylenirse, sonuçta ne elde edilir?
Yalakalık nerelerde lazımdır? Vergi niye ve nasıl kaçırılır? Öğrenirler bir şekilde.
Sonuçta işte böyle bir toplum çıkar karşımıza. Bireyselleşmiş, birbirine saygı duymayan, duyarsız, tatminsiz, her an şiddete hazır. Sırtını giydirmekle, karnını doyurmakla, özel dersler verdirtmekle anne ve babalık görevimizi yaptığımızı sanıyoruz. Düşünün. O çocuklarımız çocukluklarında bize ders veriyor aslında.