Bir önceki yazımızda Ağustos Böceği ile karıncanın hikayesinden yola çıkarak AK Parti ve muhalefeti mukayese etmiş, muhalefet partilerinin iç polemikler dışında hiçbir şey yapmadığını belirtmiştim. Daha mürekkep kurumadan ana muhalefet partisi CHP’de yine bir iç kriz patlak verdi.
CHP’nin eski genel başkanı, Antalya milletvekili Deniz Baykal, “Kılıçdaroğlu gitmeli” mealinden açıklamalar yaptı, partide kazanlar fokurdamaya başladı. CHP’nin bir kesiminde özellikle son yıllarda ortaya çıkan anti-Baykalcılar, sosyal medyadan hakaretlerini sıralarken, genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu da Baykal’ı eleştirdi.
Aslına bakılacak olursa Baykal’ın söylediklerinde CHP’lileri hop oturtup hop kaldıracak bir şey yok. CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sunduğu ‘Tarafsız Bölge’ programına katılan Baykal,
Türkiye’nin YPG güçlerini bombalamasına yönelik, “Türkiye’nin bombalama hakkı vardır” dedi. Bu ifadesi anti-Baykalcılar için AK Parti iktidarına ‘destek’ olarak algılandı. Oysa Baykal konuşmasında hükümetin yanlışları olduğunu, terör sorununun bu yanlışlardan ötürü büyüdüğünü, ülkenin bir savaşa sürüklendiğini, muhalefet partisi olarak bunun hesabının sorulması gerektiğini filan da söyledi. Yani Baykal ‘doğruya doğru, yanlışa yanlış’ demekten başka bir şey yapmadı.
Türk siyasetinin yakın dönemine damgasını vurmuş 3-5 isimden biri olan Deniz Baykal’ın karşıtlarını en çok kızdıran bir başka açıklaması ise CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yönelik ifadeleri oldu. Bir soru üzerine, “Partimi daha iyi görmek istiyorum” diyen Baykal, bu ifadesinin Kılıçdaroğlu’na çekil çağrısı olup olmadığı yolundaki soruya ise “Bu kaba bir şey, bunu söylemeye hakkımız yok. Kemal Bey büyük bir iyi niyetle sıkıntılı bir dönemde görev üstlendi ve o görevi en iyi şekilde yapmaya çalıştı. Partimizin halkla ilişkilerinde, CHP’nin algılanmasında olumlu kalıcı bir sürü açılımlar getirdi. Düşünce sisteminde yenilikler getirdi, yani çok şey kazandırdı. Hiç şüphe yok. Ama şimdi çok kritik bir sürece giriyoruz. Bu yapıyla bu süreci götürmemizin ben artık geride kalması gerektiği kanısındayım. Bu doğrultuda en büyük görevin Kılıçdaroğlu’na düştüğü kanısındayım. Bu benim değerlendirmem. ‘İddiası olan kurultayı çağırır, kavgasını yapar’ diye bakılırsa bu da bir bakıştır ama bunun doğru olduğu kanısında değilim” şeklinde yanıt verdi. Yani bu konuda da yine kendi bakış açısına göre değerlendirme yaptı ve yine ince, hassas bir üslup kullandı.
Öyle asıp kesmedi, “Zinhar Kılıçdaroğlu partiyi terk etmeli..” filan demedi.
Buna rağmen anti-Baykalcılar, sosyal medyada demediğini bırakmadı. Sadece onlar mı, CHP Lideri Kılıçdaroğlu da selefi Deniz Baykal’ı eleştirdi ve iddiaya göre “AK Parti’ye can simidi oldu” dedi. Baykal’ın açıklamaları için, “Gönül isterdi ki partide uzun yıllar yöneticilik yapmış biri olarak bunları gelip bana da anlatsın” diyen Kılıçdaroğlu’nun yakın kurmaylarına Baykal’la ilgili, “Tam AK Parti dış politikada sıkışmışken ortaya çıkıp can simidi olmayı seçti. Başbakan Davutoğlu, grup toplantısında büyük ihtimalle Sayın Baykal’a teşekkür edecek. Türkiye’nin iflas eden dış politikasına bundan büyük destek bulabilir miydi? AK Parti’nin can simidi olmasının anlamı yoktu” dediği, hatta, “1.5 yıl önce bana geldi. Parti yönetiminde rol almak istedi. Onursal Genel Başkanlık gibi konular gündeme geldi. ‘Kurultayda önerge verin, delegeye soralım’ dedim, ama yolu bizim açmamızı bekledi. Şimdi AK Parti’ye bu destekle geçmişteki hizipçi gündemini ortaya çıkarma çabasını ciddiye alıp muhatap olmayın. Bu tuzağa düşmeyin” yorumu yaptığı dünkü birçok gazetede yer aldı. Biri eski, diğeri yeni iki genel başkanın açıklamalarındaki üsluplara bir bakın. Hangisi hizipçi siz karar verin.
İşte önceki yazımda anlatmak istediğim de buydu. Bunların muhalefeti sadece kendilerine yönelik. Polemiklerin biri bitecek ötekisi başlayacak. Ta ki seçim zamanı gelip çatıncaya kadar. O zaman da atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacak.
Hep olduğu gibi…