Gazetemizin köşe yazarlarından Eşref Ural geçtiğimiz gün ‘Zaruri kelam’ başlıklı yazısında toplumdaki ‘ayrışma’ya ilişkin son derece dikkat çekici tespitlerde bulundu. Hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük, kin ve nefretin toplumu ne hale getirdiğini özetleyen güzel bir yazıydı.
Eşref Ural’ı Körfez Gazetesi’nde çalıştığım dönemlerden beri tanırım. Antalya’da bilgi birikimine inandığım, köşe yazılarını keyifle takip ettiğim ender insanlardan biridir. Kişilik olarak da bugüne kadar en küçük bir zaafiyetine şahit olmadım.
Tabiri caizse ‘adam gibi adam’dır.
Bugüne kadarki yaşamının önemli bir bölümünde siyasi yelpazenin solunda duran Ural, şimdilerde AK Parti İl Başkan Yardımcısı. Zaten Ural’a yönelik kontrolsüz öfke ve eleştirinin nedeni de aslında bu. Daha düne kadar Eşref Ural’a büyük saygı duyan sol zümreden önemli bir kesim, bugün adeta kanlısı gibi davranıyor.
Daha düne kadar son derece bilgili, kültürlü, yazdığı okunur, konuştuğu dinlenir olan Eşref Ural, şimdilerde ise bu kesimin gözünde ‘cahil’, ‘hain’, ‘dönek’ gibi sıfatlarla tanımlanıyor. Tek sebebi, AK Parti’ye geçmiş olması…
O zaman da, yani parti değişikliği yaptığı dönemde hem yazmış, hem her ortamda, “Yahu arkadaş bu adamı AK Parti’ye geçti diye eleştireceğinize, niye geçtiğini, hangi şartların onu buna zorladığını sorgulasanıza” demiştim. Altın el değiştirdi diye bakıra dönüşmez, yine altındır. Eşref Ural da hala bu kentin önemli entelektüellerinden, aydınlarından biridir. Değerini muhafaza ettiği gibi bence artırmıştır da. Çünkü o fanatik duygularla, önyargılarla kendisini eleştiren güruhun aksine Ural, kendini sürekli geliştirip yenilemektedir. Siyaseti hala 1970’li yıllardaki sloganlarla yapan, söylemiyle eylemi çelişen, kendi gibi düşünmeyenleri düşman ilan eden ve at gözlüğüyle dolaşan bu zihniyet yerinde sayarken, Ural yaşadığı bu kente, bu ülkeye nasıl daha iyi hizmet edebilirim, nasıl katkı sağlayabilirim hesapları yapmaktadır.
Ural’ın söz konusu yazısında bu güruhun kavramlara dair saplantılarıyla ilgili tespitler de var ki, katılmamak mümkün değil. Bu ufukları dar güruh, bazı kavramların gerçekten de tapulu sahibi gibi davranıyor. Çevresindekileri ağzından çıkan kelimelere göre kategorize ediyor. Öyle ki, onlar gibi konuşacaksan onlar gibi düşüneceksin…
Onların eleştirdiğini övemez, sövdüğüne karşı çıkamazsın. Örneğin “Ben ülkemi seviyorum. Bayrağımı, milletimi seviyorum” dediğin zaman etiketin hazır; “Faşist”..
“Arkadaş bu ülkenin seçilmiş başbakanına, cumhurbaşkanına küfredemezsin. Neticede bu insanlar benim ülkemin yöneticileri” dediğinde AK Parti’lisin. “Eee olabilir, AK Parti de sonuçta meşru bir siyasi parti” demeye kalk, eğer geçmişinde başka bir siyasi partiye yakınlığın varsa etiketin belli; “Dönek”..
Ural’ın yazısında en çok hoşuma giden de, “Benim yazdıklarımı ‘takım tutar gibi’ bir mantıkla ve önyargı ile okuyanlar, boşa gözlerini yormuş olurlar, okumalarını hiç tavsiye etmem” şeklindeki ifadesiydi. Aynı şeyi şimdi ben de söylüyorum. Bu tür önyargılarla beni okuyacak olanlar lütfen okumasınlar. Sonuçta ben bu köşeden meseleleri kendi penceremden bakarak yorumluyorum. Kimse benim yorumlarıma katılmak zorunda olmadığı gibi, ben de kimsenin düşüncelerine birebir katılmak zorunda değilim. Arzu ettiğim tek şey hoşgörü.
Çünkü ancak birbirimize tahammül edebildiğimiz zaman bugün yaşadığımız sorunların üstesinden gelebiliriz.
Bu ülke hepimizin…
Sevgiyle kalın