Bu ayın başında Kamu Alacaklarının Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Buna göre; Maliye Bakanlığı'na bağlı tahsil dairelerince takip edilen vergi ve bunlara bağlı vergi cezaları, askerlik, seçim, nüfus, trafik karayolu geçiş ücreti ve RTÜK idari para cezaları, gümrük vergileri, taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına katkı payı, sigorta primleri, topluluk sigortası primleri, emeklilik keseneği ve kurum karşılığı, işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi, genel sağlık sigortası prim alacakları ile bu alacaklara ilişkin her türlü faiz, zam, gecikme zammı, gecikme faizi, cezai faiz ve gecikme cezaları yeniden yapılandırılıyor. Ayrıca belediyelerin idari para cezaları, su, atık su ve katı atık ücreti alacakları, belediyelere ödenmesi gereken paylar hariç, beyana dayanan vergilerde ve 2016'ya ilişkin 30 Haziran'dan önce tahakkuk eden vergi ve bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları da yeniden yapılandırma kapsamında yer alıyor. Yapılandırmalar, 30 Haziran da dahil, bu tarihten önceki dönemi kapsıyor. Tabi kesinleşmiş kamu alacakların asıl tutarlarının tahsilinden vazgeçilmiyor. Sadece bu asıllara uygulanan gecikme faizi, gecikme zammı ve gecikme cezası yerine yurt içi ÜFE esas alınarak belirlenecek tutar ödenecek.
15 Temmuz darbe girişimi sırasında dünyaya örnek bir duruş sergileyen millete bir nevi ödül gibi bu yeni düzenleme. Ancak ekonomi kurmaylarına göre bu durumun bazı sakıncaları da var. Ekonomistlere göre, kamu borçlarının ödenmesini cazip hale getiren bu yasa, aynı zamanda piyasada zaten fazlasıyla var olan ‘nakit sıkıntısı’nı daha da artırabilir. Antalya Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır, geçtiğimiz gün yapılan meclis toplantısında bu durumu, “Kamu alacaklarının tahsilini kolaylaştırmak ve kamu borçlarının ödenmesini cazip hale getirmek, kaçınılmaz bir şekilde piyasadan para çıkışını beraberinde getirecektir. Kamuya olan borç belki azalacaktır ama oluşacak nakit daralması piyasanın kendi iç mekanizmalarında yavaşlamaya yol açacaktır” diye özetledi. Çandır’a göre bu riski önlemenin yolu, piyasadan çekilen paradan daha fazlasının etkili ve yaygınlaştırılmış yollarla yeniden piyasaya aktarılmasından geçiyor.
Bu yollar ise destek, teşvik politikalarıyla finansa erişimin kolaylaştırılması ve ucuzlatılması…
Aslında hükümetin bu yollarla ilgili attığı iyi niyetli adımlar yok değil. Ancak ATB Başkanı bununla ilgili de gerçekçi tespitlerde bulunuyor. Çandır, destek ve teşviklerin ‘herkese’ değil ‘hak edene’ yapılması gerektiğinin altını çiziyor ve “Herkese sağlanan destek, destek değildir” diyor. Geçmiş yıllarda yaşanan sayısız örnekleri düşününce Çandır’a hak vermemek mümkün değil. Sırf destek veya teşvik alabilmek adına ‘naylon’ firmalar kuran, devletten aldıkları milyarları farklı amaçlarla kullanan nicelerini hatırlıyoruz.
ATB Başkanı destek ve teşviklerin kriterlerini ise, “Destek; üretken birimlerin faaliyetlerini sonlandırmalarını önleyen nitelikte olmalıdır. Dolayısıyla sağlanan destekler mülkiyete ya da şahısa yönelik olmayıp, rekabetçi ortamda dezavantajlı konumda olan üretken faaliyetlere yönelik olmalıdır. Teşvikler de, sektöründe belirli bir ehliyete sahip üretken birimler için tasarlanmalıdır” sözleriyle açıklıyor…
Sözün özü Çandır mealen diyor ki, atılan adımlar doğru, yerinde ama arzu edilen faydanın sağlanabilmesi için her ayrıntının dikkatli bir şekilde gözden geçirilmesi gerekiyor.
Kaş yaparken göz çıkarmamak için bu şart…
Kalın sağlıcakla…