Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adaylarını değerlendirdiğimiz dünkü yazımız yeterince anlaşılamamış olsa gerek, bazı dostlarımızın sitemlerine mazhar olduk. Kimileri bizi ‘yandaş’ hatta daha ileri giderek ‘iktidar yalakası’ olmakla dahi suçladı. Olsun canları sağ olsun. Kabahati kendimde görürüm. Demek meramımı iyi anlatamamışım. O halde ne demek istediğimi affınıza sığınarak bir kez daha anlatmaya çalışayım…
Öncelikle belirtmeliyim ki, bugüne kadar asla birilerine ya da bir yerlere yamanma, yaslanma, yaranma gibi bir çabam olmadı, bundan sonra da olmayacak. Tanıyanlar bilir, doğru bildiğimi, doğru olduğuna inandığımı her platformda sonuna kadar savunmaktan çekinmem. Kim ne diyecekmiş ona da bakmam. Bugüne kadar hiçbir siyasi partiyle organik bağım olmamasına rağmen adımı ‘MHP’li gazeteci’ diye çıkaranlar dahi bilir ki, yazılarımda en yoğun eleştiriyi hep MHP’ye yapmışımdır. Parti üyesi birçok meslektaşımın aksine ben fikren yakın olsam da MHP’deki yanlışları köşemde gündeme getirmekten asla imtina etmemişimdir.
Neyse gelelim dünkü yazımıza ve bu yazıda anlatmak istediğimize…
Malum Türkiye siyasetinin en önemli seçimine şurada birkaç gün kaldı. Erken seçim kararı alınmasıyla birlikte önce AK Parti-MHP-BBP Cumhur İttifakı’nı kurdu. Ardından CHP-İYİ Parti-SP ve DP Millet İttifakı’nı oluşturarak Cumhurbaşkanı adaylarıyla sahaya indi. Dünkü yazımızda her iki ittifakın Cumhurbaşkanı adaylarının seçim kampanyalarını değerlendirmiş ve gözlemlerimizi aktarmıştık. Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu seçimin öne çıkan 3 temel noktasında net tavrı ve yol haritası olduğunu, buna karşın muhalefet adaylarının kamuoyuna, kulağa hoş gelen ancak altını dolduramadıkları söylemlerle işi götürmeye çalıştığını ifade etmiştik. CHP adayı Muharrem İnce ve Saadet Partisi adayı Temel Karamollaoğlu’nun söylemleriyle ‘yıkım siyaseti’ yaptığını, bu anlayışın yanlış olduğunu savunmuştuk. Bize sitem eden, hatta yağcılık-yalakalıkla itham eden dostlarımıza göre bu gözlemleri aktararak iktidar borazanlığı yapmışız. Oysa anlatmak istediğimiz şey gayet açık. İktidardan memnun değilseniz ondan daha iyisini yapmak zorundasınız. 16 yıldır iktidarda olmasına rağmen girdiği her seçimi oylarını artırarak kazanan bir partiyi boş söylemlerle, ütopik vaatlerle Y E N E M E Z S İ N İ Z…
Bu iktidarın yanlışları, hataları, eksikleri yok mudur? Elbette vardır. Fakat yanlışıyla doğrusuyla, günahı ve sevabıyla 16 yılda yaptıklarıyla bu ülkeye eşik atlattığını yok sayamazsınız. Yolları, köprüleri, üniversiteleri, havalimanlarını, savunma sanayide gerçekleştirdiği hamleleri görmezden gelemezsiniz. Siz yok saysanız da millet saymaz. Saymadığı için de iktidar girdiği her seçimden zaferle çıkıyor. Bunun için muhalefetin iktidardan daha iyisini yapacağına, bu ülkeyi daha yüksek seviyelere çıkaracağına kamuoyunu ikna etmesi lazım. Bunu yapılanları yıkma, yatırımları durdurma vaatleriyle gerçekleştirmek ise asla mümkün olamaz…
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az derler ya. Bizim dünkü yazımızda anlatmaya çalıştığımız işte tam olarak buydu. Dün dedim, bir kez daha diyorum; Tarihin tekerrür etmemesi için tarihten ders almak gerek. Muhalefet ‘Erdoğan’ endeksli ‘boş söylemleri’ bir tarafa bırakmadığı ve bu mantalitesini değiştirmediği müddetçe asla başarılı
O L A M A Z.
Bilmem anlatabildim mi?..