Keyifsizim…
Tadım tuzum yok.
Nasıl olsun ki?
Daha 8 yaşındaki Eylül’ün acısı yüreğimizdeyken dün de 4.5 yaşındaki boncuk gözlü Leyla’nın kara haberini aldık…
Bayramda dedesine gidiyor minik Leyla. Elini öpüp şekerini alacak dedeciğinden. Yavrucak ne bilsin şekere değil de ölüme gittiğini.
Bulunduğunda midesi boş çıkıyor.
Belli ki aç bırakılmış…
Otopsi raporunda açlıktan öldüğü belirtiliyor.
Sırtında da yaralar var…
Duygularımı ifade edecek kelime bulamıyorum. Daha hayatı tanımayan, neyin ne olduğunu bilmeyen yavrularımıza kıyan mahlukatlara ne diyeceğimi, nasıl bir isim vereceğimi bilemiyorum. İnsan olmadıkları kesin. Eğer bunlar insan ise ben insanlığı reddediyorum…
Dün yaygın yayın yapan gazetelerden biri ‘Kopsun Kıyamet’ başlığı atmış manşetine…
Kopsun, kopmalı…
Leyla’nın anası, babası, yakınları için zaten koptu kıyamet. Ankaralı Eylül’ün ailesi için de koptu. Bundan daha büyük kıyamet olur mu?
Ankara’da 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara’yı öldürüp bir direğin dibine gömen cani yakalandı, Ağrılı minik Leyla Aydemir’in canına kıyan veya kıyanlar henüz meçhul…
Hoş bulunsa ne olacak ki? Mevcut yasalar ortada. İnsan hayatının ne önemi var ki?
Yatar 15-20 sene çıkar. Çıkmasa, ömür boyu yatsa ne olacak?
Eylül’ün, boncuk gözlü Leyla’nın ailesinin yüreği soğuyacak mı?
Yasal düzenlemeler yapıp bu tür suçlulara kimyasal hadımlığın yolu açılmak isteniyor.
Bu mu çözüm?
Bence değil.
Sapık ruhlu canileri hadım etseniz ne yazar?
Hadım edip serbest bırakacaksınız yine gidip cana kıyacaklar.
Ruhları hasta çünkü…
Tek çare var, kısasa kısas...
Can alanın canını alacaksın…
‘Avrupa ne der, Amerika nasıl bakar’ı bırakıp idam cezasını geri getireceksiniz…
Yok insan haklarıymış, yok bilmem neymiş.
İnsanın en büyük hakkı olan yaşam hakkını elinden alan canilerin hiçbir hakkı olamaz…