Bu ülkede birileri anlam veremediğim bir şekilde milletin iradesini hiçe saymaya devam ediyor…
Siyasette, sanatta, kültürde, sosyal yaşamın her alanında hem de…
Örnek mi? O kadar çok ki…
Millet lahmacunu seviyor, o lezzeti tatmak istiyor, birileri hemen ‘zinhar olmaz, lahmacun çok avam, pizza yemelisin’ diye diretiyor…
Millet arabesk müzikten hoşlanıyor, türkü seviyor, ‘bunlar bana hitap ediyor’ diyor, malum kesim bu ülke insanını kültürüne tamamen uzak müzikleri dayatıyor hemen…
Dini değerler bizim insanımızın ‘olmazsa olmazı’ ya, ‘yobazlık’ yaftası yapıştırılıyor ukalalar tarafından…
İnançları gereği örtünen, ibadetini yapan, gelenek ve göreneklerini umursayanlar ‘geri kafalı’, milletini, bayrağını sevenler ‘faşist’, devletine, devleti yönetenlere saygı gösterenler ‘sürü’ bu anlayışta…
Mesela, camiye giden ‘takunyalı’, bara, pavyona, meyhaneye giden ‘çağdaş’ onlara göre…
İlericiliğin, çağdaş olmanın kriterlerini hep onlar belirler nedense…
Son örnek geçtiğimiz günlerde 43’üncü Pantene Altın Kelebek Ödülleri töreninde yaşandı. Bir dizi var TRT’de. Son dönemlerin en çok izlenen, en fazla rayting alan dizisi; Diriliş Ertuğrul...
Bizi, atalarımızı, nereden geldiğimizi ve nasıl dünyaya hükmeden bir imparatorluk kurduğumuzu anlatıyor. İzleyici oylarıyla ‘Yılın En İyi Dizisi Ödülü’nü almaya hak kazanmış. Ama hangi akıla hizmetse, ödül töreninde bu dizinin yapımcısı ve senaristi Mehmet Bozdağ’a teşekkür konuşması yaptırılmıyor. Ödülü almaya sahneye çıkan ekip apar topar saygısızca indiriliyor. Milletin sevdiği, severek izlediği diziye ‘çöp’ muamelesi yapılıyor kısacası. Yani bir kez daha milletin iradesi görmezden geliniyor. Sonra törenin sunucusu olan zat çıkıyor meydana. Okan Bayülgen denilen, kerameti kendinden menkul şahıs. Televizyonda yaptığı abuk sabuk programlarla ‘var olma’ savaşını sürdüren, yaptığı ahlaksız esprilerle çoğu zaman konuklarını dahi utandıran bu şahsiyet aklı sıra yaşanan bu durumu da ti’ye alıyor. “Ben hiç izlemedim, bundan sonra izleyeceğim her gün. Hatta yayınlanmasa bile izleyeceğim” diyor arsızca. Dizinin ortaya koyduğu başarıyı mı kıskanıyor bir oyuncu olarak yoksa Türk milletinin şanlı tarihinin anlatılması ve bunun beğeni toplaması mı zoruna gidiyor bilmiyorum.. Dizide, taa o dönemden beri içimizde yer alan soyu, sopu, sütü, kanı bozuklar da anlatılıyor. Belki onlar arasında kendinden bir şeyler gördüğü için böylesine tepkili kimbilir…
Bu ‘çıktığı kabuğu beğenmeyen’ güruh öteden beri milletin değerleriyle alay eder zaten. Dikkat edin, milletin sevdiği hiçbir şeyi sevmezler çünkü onlar millete hep tepeden bakarlar. ‘Bir çobanın oyu benimkiyle eş değerde olamaz’ diyenler de bunlar, havyarlarını kaşıklarken işçi, köylü, emekçi, hak, hukuk, özgürlük naraları atanlar da…
“Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir!.. Her görüldüğü yerde ezilmeli!..” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü dillerinden düşürmeyenler de bunlar, dünya genelinde yerle yeksan olmasına rağmen hala komünizmin bayraktarlığını yapanlar da…
O küçücük beyinleriyle dünyayı yönlendirmeye çalışırlar. At gözlüğünü çıkaramadıkları için de o iradesini yok saydıkları milletten tokat üstüne tokat yerler…
Ve tüm çabalarına rağmen onların reddettikleri her şey bizzat kendi yaşamlarında dahi daha bir baskın olur . Nefret ettikleri lahmacun en sosyetiklerin sofralarında boy gösterir, düğünlerinde, sosyetik balolarında dahi arabesk tınılar kulağa çalınır. Zora girdiklerinde, düne kadar ‘safsata’ dedikleri dini değerlere sarılırlar…
Dindarlığı ‘yobazlıkla’ eş görenlerin, “Eee canım ne var biz de müslümanız elhamdülillah” dediklerine şahit olursunuz şaşkınlıkla…
Demem o ki, takmayın bunları.
Ne söylediklerini, ne yaptıklarını…
Meczup olarak kabul edin ve boşverin…