Bugün yüzbinlerce öğrenci yeni bir eğitim-öğretim yılına daha başladı. Bunlar arasında ana kucağından ilk kez ayrılıp yeni bir dünyaya, yeni arkadaşlara ve yeni bir ortama ilk kez girecek olan minikler de var. Öğrencilerin yanı sıra ailelerde de büyük heyecan ve stres sözkonusu. Stresin ana nedeni ise her eğitim-öğretim yılı başlarında karşılaşılan ‘mali külfet’..
Türkiye’deki eğitim sisteminde yaşanan mali sıkıntılar, okulların eğitim kalitesini, gerek idarecilerin, gerekse öğretmenlerin kaliteyi yakalamak konusundaki çabalarını ciddi ölçüde baltaladığı gibi ailelerin de en büyük kabusu. Eğitim için harcanacak her kuruş, ülkenin gelişmesi, kalkınması, nitelikli işgücü için önemli bir yatırım olacağı halde bu öteden beri hep ihmal edilir ne yazık ki. Özellikle son yıllarda bütçeden eğitime ayrılan kaynaklarda ciddi artışlar görülse de bunun yeterli olduğunu söylemek pek mümkün değil. Şöyle ki, bugün kendi ihtiyaçlarını karşılayan devlet okulu sayısı yok denecek kadar azdır. Bunu hepimiz yakın çevremizden gözlemleyebiliriz. Hemen her eğitim-öğretim yılı başında yaşanan ‘Kayıt parası’ vakaları devlet okullarının içinde bulunduğu mali krizin somut örneklerindendir. Her dönem Milli Eğitim Bakanları “Kayıt parası alanı yakarım” diye gürler, hemen her okul idaresi kayıt parası almaya devam eder. Neredeyse kanıksadık bu durumu. Keza okulların alet-edevat ihtiyaçları, yakacak parası, elektrik faturasına takviye vs. gibi istekleri hiç ama hiç bitmez. Okul yönetimlerinin tek savunması yeterli ödeneklerinin olmamasıdır. Gerçekten de böyle midir, yoksa çeşitli bahanelerle para toplamak devlet okullarında bir gelenek haline mi gelmiştir bu da ayrı bir tartışma konusu.
Ancak kesin olan bir şey var ki, o da devlet okullarının birer ticarethaneye dönüşmüş olması…
Tabi genç nüfusun hızla çoğalması da, eğitim sistemimizin başarıya ulaşmasının önündeki en önemli engellerden biri. Ülkemizdeki mevcut okulların sayısı, bu okullarda görev alan öğretmenler ve okullara ayrılan ödenekler, ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalıyor. Okulların çoğu öğrencilerin sosyal ve bedensel açıdan gelişimini sağlayacak ideal fiziki koşullara sahip değil. Temizlik elemanları yetersiz, teknolojik imkanlar sınırlı. Sınıf içinde uygulanan yöntem, teknik ve stratejiler mükemmel olsa dahi fiziksel yeterlilik sağlanmadığı sürece, o okulda verimli bir eğitim-öğretimin gerçekleşmesini beklemek mümkün değil.
Sonuç olarak tüm bu sorunların üstesinden gelebilmek için, genel eğitim sisteminin gerçekçi bir bakış açısı ve anlayışı ile ele alınması gerekiyor. Öğrenci, öğretmen, okul, yönetici, veliler, öğretim programları bir bütün oluşturan parçalardır. Dolayısıyla bu parçalar arasında sağlanacak uyum, eğitimi daha nitelikli bir hale getirecektir. Her şeyden önce de, nitelikli bir eğitim için okullara kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kaynaklar sağlanmalıdır. Her eğitim-öğretim yılı başında ailelerin yaşadığı ‘mali’ kabusa son vermeden, okulların ihtiyaçlarını devletçe karşılamadan eğitim sistemini bir kaliteye ulaştırmak mümkün değil…
Sorunlarından arınmış nitelikli bir eğitim sisteminin bu ülkeye kazandıracakları, eğitime harcanacak bütçelerin kat be kat üzerinde olacaktır…
İyi haftalar…