Dünyamızda en önemli yaşam kaynağımız hiç şüphe yok ki sudur. Nitekim tarihte çoğu büyük uygarlık, yerleşimlerini su kenarlarında ya da su yakınında kurmuştur. Büyük uygarlık olmalarının en temel nedeni de zaten budur. Çünkü su kenarında yaşamanın avantajları büyüktür. En önemlisi elbette içme suyu olanağıdır ancak tarım yapılabilmesine imkan vermesi de bir diğer avantajdır. Bu avantajı kullanan topluluklar, devletler mali açıdan büyüdükçe büyümüş ve o bahsedilen ‘büyük uygarlık’ seviyesine gelmiştir. Dolayısıyla su, insanlık tarihi boyunca en önemli yaşam kaynağı olmuştur. Bu durum günümüzde de böyle. Canlı yaşamın devamı için su olmazsa olmazımızdır.
Peki günümüzde mevcut yaşamın sürmesi için yeterli suyumuz var mı?
Bugüne dek ne kadar suyu neden ve nerelere harcadık?
Dünya üzerindeki su kaynakları ne durumda?
Teknolojik gelişmelere bağlı olarak her geçen gün biraz daha kirlenen, kaynaklarını biraz daha tüketen bir dünyada insan olarak bizler kendi ellerimizle kendi sonumuzu mu hazırlıyoruz?..
Bu sorulara yanıt bulmadan önce WWF‘nin (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) verilerine bir göz atalım. WWF’nin 2014 yılında hazırladığı ‘Türkiye’de Su Riskleri Raporu’na göre, su kıtlığı dünyadaki en önemli üç riskten biri ve 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 40’ından fazlası su stresi çekecek. Çünkü, son yüzyıl içerisinde dünya nüfusu üç kat büyürken, su kaynaklarına talep 7 kat artış göstermiş…
Üçte ikisi suyla kaplı dediğimiz dünyamızda toplamda 332.5 milyon mil küp su bulunuyor ancak bunun yüzde 96’sı tuzlu su. Yani kullanabileceğimiz tatlı su, dünya haritasında görünen o maviliklerin sadece yüzde 2,5’luk kısmını oluşturuyor.
Bu küçük miktarın yüzde 70’i ise buzullarda saklı.
Ve dünyadaki tüm canlıların (bitkiler dahil) kullanabildiği su dünyadaki toplam suyun yaklaşık yüzde 1’i…
Önümüzdeki 40 yılda dünya nüfusunun 2,5 milyar daha artacağı da göz önünde bulundurulduğunda yaşamsal riskin ne kadar büyük olduğu net bir şekilde ortaya çıkıyor…
WWF’nin raporu ülkemizde de durumun iç açıcı olmadığını gösteriyor. Raporda, “Türkiye su kaynakları çok gibi görünen bir ülke olsa da bu gerçek değil. Türkiye büyüyen kentleri, artan nüfusu ve gelişen ekonomisi ile ‘su fakiri olma’ yolunda ilerliyor” deniliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre Türkiye’nin nüfusu 2030 yılında 100 milyon olacak. Günümüzde kişi başına düşen su miktarı 1.519 m³. Ancak şartlar böyle ilerlediği taktirde kişi başına düşen su miktarının yılda 1.120 m³ olması bekleniyor. Su kaynaklarını tehdit eden şey sadece nüfus artışı da değil tabi. Küresel ısınma, çevre kirliliği, madencilik faaliyetleri gibi daha birçok etken, bu hayati kaynağımızı günden güne azaltıyor. Yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan rakamlar da gösteriyor ki, ülkemizde öteden beri var olan “Suyumuz çok” algısı gerçeği yansıtmıyor…
Evet, dünyanın birçok bölgesine göre su kaynakları açısından şanslı bir coğrafyada yaşıyoruz. En azından şimdilik durum böyle. Fakat bu kaynaklarımız hızla tükeniyor…
Bugün birçok aile evindeki musluktan akan suyu, kirli, tadı bozuk, yoğun klorlu vs., gibi haklı gerekçelerle içmiyor. Milyonlarca litre içme su boşa akıtılıyor. Boşa akıttığımız her damlanın aslında yaşam yolculuğumuzu kısalttığının farkında bile değiliz ne yazık ki…
Dolayısıyla bir an önce bilinçlenmeli, bu hayati kaynağı en azından bugünkü mevcudiyeti ile korumalıyız. Bunun için de öncelikle ‘bilinçli tüketici’ olmalıyız. Musluk suyumuz kirli ise bunu doğru cihazlarla arıtarak kullanmalıyız. ‘Doğru cihaz’ kavramını özellikle kullanıyorum. Çünkü önceki gün katıldığım bir tanıtım toplantısında, bugün piyasada kullanılan arıtma cihazlarının önemli bir bölümünün veya belki tamamının suyu temizlerken insan sağlığı için gerekli mineralleri de yok ettiğini öğrendim.
Yani para vererek satın aldığımız ambalajlı suların en kalitelileri dahi bu minerallerden yoksun ‘saf su’ niteliğinde…
Oysa suyu, mineralleri bütünüyle koruyarak temizleyen arıtma cihazı da var. Reklama girmesin diye ismini vermeyeceğim ama dünyaca ünlü bir firmanın ürünü olan bu cihaz piyasadakilere hiç benzemiyor. Üç aşamalı bir sisteme sahip cihazda karbon blok filtre insan saçından 300-500 defa daha küçük partikülleri tutuyor. Kartuş içindeki UV ampulü ise 850 derecede yaşayabilen partikülleri dahi yok ediyor. Üstelik mineralleri koruyarak…
Demem o ki, yaşam kaynağımızı korumak en temelden, önce bizlerden başlıyor. Önce biz bilinçlenmeli, sonra bunu çevremize yaymalıyız.
Sonuçta dünya hepimizin içinde olduğu büyük bir gemi.
Batarsak hep birlikte batacağız…
Kaleminize sağlık.