Türkiye’nin yeni yönetim sistemi üzerindeki tartışmalar gündemi o kadar meşgul etti ki, çok ama çok önemli bir sorunu unutuverdik…
Kaçırılan, kaybolan, bulunamayan ya da ölü bulunan çocuklar…
Ağrı’nın Bezirhane Köyü’nde kaybolduktan 18 gün sonra cansız bedeni dere yatağında bulunan 4,5 yaşındaki boncuk gözlü Leyla Aydemir’i, Ankara Polatlı’da kaybolduktan 8 gün sonra cansız bedeni bir elektrik direğinin dibinde gömülü bulunan Eylül Yağlıkara’yı ve daha nicelerini unuttuk…
Leyla ve Eylül’ün ardından kayıp çocukları tartışmaya başladık. Oysa senelerdir önemli bir sorun olarak önümüzde duruyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verileri, sorunun ürkütücü boyutlara ulaştığını gözler önüne seriyor. TÜİK Adli İstatistik verilerine göre; 2008-2016 yılları arasında aileleri ve yakınları tarafından ‘kayıp başvurusu’ yapılan çocuk sayısı 104 bin 531. Bu sayı, bazı küçük ülkelerin nüfuslarından bile çok fazla. Kayıp çocuklar arasında kızların oranı biraz daha yüksek. TÜİK verilerine göre; 2008 yılında 4 bin 517, 2009 yılında 5 bin 81, 2010 yılında ise 8 bin 81 çocuk kayboldu. Kayıp çocuk sayısının çift hanelere çıktığı 2011 yılında 10 bin 67, 2012 yılında 12 bin 474, 2013 yılında 16 bin 218, 2014 yılında 18 bin 696, 2015 yılında 17 bin 706 ve 2016 yılında ise 11 bin 691 çocuk kayboldu veya kaçırıldı. Bunların 59 bin 435’i kız çocuğu.
23’ncü dönemde TBMM’de 'Kayıp Çocuklar, Çocukların Mağdur Olduğu Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler Komisyonu' kurulmuş ve bu komisyonun raporunda, 'Kolluk kuvvetlerinin kayıp çocuklar ile ilgili tuttuğu bilgileri yıllık olarak bir araya getirerek rapor etmesi, varsa düzelmeleri tespit ederek ilgili kurum ve kuruluşlar ile paylaşması yapılan müdahale çalışmalarının etkililiğini değerlendirme ve ileriye dönük planlamalar için önemlidir' önerisi yer almıştı. Ayrıca Hükümet, 2013-2017 yıllarını kapsayan 'Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı'nı da devreye sokmuştu. Bu gün ortaya çıkan tablo da gösteriyor ki, alınan önlemler ve yapılan çalışmalar da yetersiz…
Bir yandan ‘kimyasal hadım’ önlemi konuşuluyor, bir yandan bu tür suçlar için idam cezasının yeniden uygulamaya konulması…
Kimileri ise bunların da bir önlem olmayacağı görüşünde…
Peki ne yapılmalı?
Milyonlarca ebeveyni endişeye sevkeden bu kara tablo nasıl ortadan kaldırılmalı?
Sadece sapık ruhlu tacizcilerin değil insan tacirleri ve organ mafyasının da hedefinde olan çocuklar nasıl korunmalı?
'Sokak çocuğu' denilerek görmezden gelinen ve sayıları giderek artan çocuklar için ne gibi önlemler alınmalı?
Bana göre öncelikle bütüncül bir ‘ulusal çocuk politikası’ belirlenmelidir. Bunun için de önemli bir fırsat doğmuştur. “Yeni sistemle devlet hantal yapısından kurtulacaktır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, öncelikli konuları arasına kayıp çocuklar konusunu mutlaka almalıdır.
Unutulmamalı ki, geleceğimizin teminatı gördüğümüz çocuklarımızın güven içinde yaşayabileceği bir ortam oluşturmak devleti yönetenlerin öncelikli görevleri arasındadır…