Dünyanın bin bir güzelliğini yudumlamak varken kendimizi günbe gün evlere teslim ettik. Gökyüzü mavinin tüm tonlarını bağrında taşırken, yeryüzü yaşama bütün anlamlarıyla ev sahipliği yaparken dört duvar arasına hapsolduk çoğumuz. Sebepler yokken herkesten kaçar, herkesi unutur olduk. Evimizi paylaşmayı, derdimizi masaya dökmeyi, yarınlar için yararlı olmayı, çocuklarla çocuk olmayı bilmez olduk. Ne yazık!
Günlerce dışarıya adım atanımız, dışarıda ne olup bitiyor merak edenimiz yok. Gereğinden fazla tembel olmuşuz. Yerinden kalkmaktan aciz olmuşuz. Adeta taşa dönmüş duygularımız. Ağzımızı bıçak açmıyor. Sadece önümüze bakıyoruz. Konuşmamak için yeminler etmişiz gibi. Ne garip!
Nedensiz eylemlerin suskun söylemlerine imza atmışız. Gün geliyor bizim bizden bile haberimiz olmuyor. Kulaklarımızı gerçeğe tamamen kapatmış durumdayız. Doğrulara kör olmuşuz. Yine de kördüğüm bir hayatın girdabında debelenmekten mutluyuz gibi. Heyhat!
Kabul edilmez hâllerin can sıkıcı durumlarına düşmüşüz. Takdir edilmez davranışların daimi adresi olmuşuz. Bir noktadan bir noktaya hareket edenimiz, gönül rahatlığıyla yolculuğa çıkanımız, birkaç sayfa kitap okuyanımız, sol el görmeden sağ elle yardım edenimiz, kötü davranışlarından sıyrılmak isteyenimiz, güzellikleri içten ve yürekten kucaklayanımız, başa ne gelirse gelsin umuda bel bağlayanımız yok. Kötümserlik içimize sinmiş. Kötümserlik kanımıza girmiş!
Varsa yoksa bizden ibaret saymışız dünyayı. Bencilliğimizi habire büyütmüşüz. Kendi kabuğumuza amansız çekilmişiz. Bu yüzden olsa gerek kimseyi düşünmek istemeyiz. İyilik yapmayız. Komşularımız ne vaziyettedir merak etmeyiz. Akrabalarımız nasıllar diye insanlık göstermeyiz. Sevenlerimizi ziyaret etmek gibi insanî görevleri yerine getirmeyiz.
Biz nankör olmuşuz. Biz sevmeyi ve sevilmeyi menfaat bilmişiz. Bize dokunmayan yılanlar hep yaşasın derdindeyiz. Etkiye tepki vermemek niyetindeyiz. Ve biz, insanlığımızdan çıkmak için uğraş veren canlar olmuşuz. Eyvah!