Yaşarken maalesef tek başıma hareket eden canlılar değiliz, her ne kadar doğmak ve ölmek bizim varlığımız için tekil birer eylem olsa da. Dünya denilen gezegen sadece bizden ibaret, sadece bize has yaşam alanı değildir. Nefes alıp verdiğimiz sürece başkalarını da insanca düşünmek, onların da hak ve hukukunu adilce gözetmek zorundayız. Bizim için döndüğü kadar başkaları için de dönmektedir bu dünya hayatı. Dolayısıyla bu dünya; iyisi ve kötüsüyle, acı ve tatlısıyla, artısı ve eksisiyle, olumlu ve olumsuz yanıyla, dün ve bugün etkisiyle herkes için vardır!
Tabii ki kendimize ait bir özel hayat, dört mevsim sığınacağımız sakin bir liman, gölgesinde huzur bulacağımız bir ağaç, dört duvardan örülü bir ev, bütünlüğüne yaslanacağımız bir mor dağ, her derdimizi anlatacağımız sadık bir dost, kimselerin hiçbir zaman bilemeyeceği bir yalnızlığımız olsun.
Ancak her şey herkese her yerde anlatılmaz. Bazı şeyler bize özeldir, bir ömür bizimle kalır. Söz gelimi gönül ister diye her diyara gidilmez. Bazı diyarlara ayak basma hakkımız yok. Can arzu eder diye her duygu tadılmaz. Bazı duygular sadece başkaları içindir. Ruh huzur bulur diye her his istenilmez. Bazı hislerin sahipleri çoktan bellidir. Güç var diye her zorbalığa yeltenmek olmaz. Bazı güçler kuvvet kullanmak için değildir.
Önemli olan adam olmak ve insan kalmak. Önemlisi ve bize yakışan haddi ve kendini bilmek, insanlığa hizmetkâr olmak gerek. Doğayı korumak, çocukları mutlu etmek, yaşlılara yardım etmek ve herkes için sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşamı tesis etmek gerek. Bu dünyaya niçin geldiğimizi bilmek ve bu doğrultuda adımlar atmam gerek. Görevlerimiz ve sorumluluklarımız her zaman vardır. Boş yere, sebep olmaksızın bu dünyada yer işgal etmiyoruz.
Elimizden bir şey gelmez, bize ne gibi laflar edemeyiz. Başımızı kuma sokup gözlerimizi gerçeklere karşı kapayamayız. Sadece kendimizi tehlikelerden koruyup acılara karşı sus pus kalamayız. Dünyadan ve insanlardan bağımsızlığımız ne yazık ki yok.