İnsanların uğraşları ve maruz kaldıkları bitmez.
Bir işi bitirir başka bir işe koşar. Bir durumdan kurtulur başka bir belaya maruz kalır. Bir acısı diner başka bir yarası kanar. Bir cefası biter başka bir dertle karşı karşıya kalır. Üzerine musallat bir dert olmasa da, insan derdi yakınlığına çağırır. Olmadı başkasının derdiyle dertlenir. O da olmadı derdin kendisiyle dertleşir.
İnsan bu, boş kalmaz. Yalnız bırakılmaz. Yalnızlığa da gelmez. İnsanlardan uzak bir sessiz yerde tek başına olsa da o, doğadan bir parçayla hemhâl olmak ister. Uçan kuşa bakmak ister gözleri. Nehrin üzerinde ışıldayan yakamoza dalmak ister canı. Birbirilerini kovalayan kedileri izlemek ister gönlü. Esen meltemde kıpırdayan yapraklara kulak kesilmek ister. İçindeki merak güdüsünden başı belaya da girse bu huyundan vazgeçmez. Dünyaya bakmak, dünyaya yüzünü açmak ister daima.
İnsan bu, beş duyusu daima açık durur. İnsanlardan, hayattan ve dünyadan kendini tamamen koparamaz. Nereye giderse gitsin başına bir şey gelir. Bu şey, ille kötü bir şey olmasına gerek yoktur.
İnsan yaşadıkça başına ne geleceğini tam kestiremez. Garip olan hayatta insan da garipliklerle karşı karşıya kalır. Sakinken kafası gürültüyle dolar. Yoğunken bir anda kendini boşlukta hisseder. Mutluyken içten içim içim hüzün tadar. Gözleri güzelken bakışları sabit noktaya öylece takılır. Önünü aydınlıkken bir anda karanlığa mahkûm olur. Menzile varmaya ramak kalmışken bir aksilik çıkar ortaya.
İnsan bu, evdeki hesabı çarşıyla uyuşmaz. Ummadığı anlarda başına nice taş, nice şans değer. Bu insanın; rengârenk yapraklı nisanı da çok, haklı haksız isyanı da.