Yazı yazma konusunda herkesin kalem tutuşu, olayları dile getirişi doğal olarak farklı olur. Bu farklılık, yazının doğasında bulunan bir özelliktir. Bu özelliği elde etmek, bu özelliğe göre hareket etmek yazana bağlıdır. Yazan gerekeni yaptığında, vaktinde yazıya emek verdiğinde hedefine ulaşır, yapmadığında kaçınılmaz olarak yerinde sayar.
Yazar, yazdıklarıyla farklılığını ve duruşunu ortaya koyar. Aynı yazan, aynı satırları karalayan, aynı konuya benzer açılardan bakan yazarlar özgünlükten uzak bir portre çizer. Duygu ve düşünceleri ele alırken farklı bir pencereden o duygu ve düşünceleri kaleme almak gerekir. Aksi durumda edebiyatta kalıcılığı yakalayamaz.
Yazmak görüleni ve duyulanı olduğu gibi aktarmak değildir. Yazmak konuşulan meseleleri olduğu gibi dile getirmek de değildir. Yazma veya yazmak başka bir dünyaya hitap eder. Bu dünyada kelimeler verdikleri ya da verecekleri anlamlarla dans etmelidir. Çığır açmalı, okuru sarsmalıdır. Fiziki dünya dışında başka dünyalar olduğunu hissettirmelidir.
Yazılan her satır bir sonraki satıra güç katmalıdır. Yazmak işi okuyanı paragraflar dolusu yazının içine çekmelidir. Okuyanda yeni ufuklar, yeni güzellikler, yeni manalar açmalıdır. Okuyanı bitimsiz bir yolculuğa çıkarmalıdır. Tekrarlı ifadelerden kaçınmalı, bir fikri öne sürerken içini doldurmalıdır. Bir hissi anlatırken o hissi sözcük sözcük tasvir etmelidir.
Yazmak sadece göze hitap etmemelidir. Gönle gül kokusunda seslenmeli, kalbe mavi renk aşkına değmeli ve ruha kucak dolusu sirayet etmelidir.
Yazan kişi, yazmak ve yazmak eylemiyle sınırlı ve eli kolu bağlı kalmamalıdır. Özgür yazarken özgünlüğe doğru yol almalıdır. Öykülerini kaleme alırken betimlemeyi iyi işlemelidir. Şiir karalarken az sözcükle birçok anlama temas etmelidir. Ya da mektup yazarken derdini ve mesajını karşı tarafa güzelce aktarmalıdır.
Dolayısıyla yazmak, yazı ve yazar arasında dile gelen bağdır. Bu bağı güçlü tutmak ve yarını görmek yazarın performansına bakar.