Son 20 yılda kaç yazıcı değiştirdiğimi hatırlamıyorum. Kimisi bozuldu, kimisi teknolojik olarak yetersiz kaldı, kimisi ise ihtiyaçlarımı karşılayamaz hale gelmişti. Geçtiğimiz hafta yaptığım son değişimin sebebinin ise farklı mekanlardaki değişik cihazlardan kablo sıkıntısı olmadan çıktı alabilme ihtiyacı olduğunu söyleyebilirim. Artık bir ePrint yazıcı alma zamanı gelmişti.
Bildiğim kadarıyla HP 2010’dan beri ePrint özelliğine sahip yazıcılar üretiyor ve şu ana kadar bu yazıcılardan 50 milyon tanesini dünya çapında satmayı başarmış. Bu yazıyı yazma sebebim elbette HP’nin ya da bulut bilişimden yararlanarak hayatımızı kolaylaştıran bu yazıcıların reklamını yapmak değil. Son yıllarda Nesnelerin İnternet’i olarak hayatımıza giren ‘Internet of Things (IoT)’ kavramın çok fazla gündemde olmayan bir boyutuna dikkati çekmek istiyorum.
Öncelikle hatırlatmakta fayda var, İnternet’te var olan verilerin önemli bir kısmı bireysel kullanıcılara ait. Günümüzde İnternet kullanıcılarının sosyal ağları yoğun kullanımı sonucunda oluşan online verilerin büyüklüğü zettabyte’larla ifade edilirken, toplam online veri miktarı 1 yottabyte’ın üzerine çıkalı yıllar oldu.
Endüstriyel İnternet kullanımının bir parçası olarak bireysel İnternet kullanımından farklılık gösteren IoT cihazlarının sayısı ile paylaşılan endüstriyel düzeyde online veri miktarı ise her geçen yıl katlanarak artıyor ve bu yüzden de araştırma şirketleri sürekli olarak ileriye yönelik projeksiyonlarını güncelleme ihtiyacı hissediyorlar.
Endüstriyel anlamda İnternet kullanan aygıtların sayısı (ki buna bilgisayar, telefon ve tabletlerin dahil olmadığının altını çizmek istiyorum) 2015 itibariyle 5 milyar civarında ve bu rakamın 2020 yılında 50 milyara ulaşması bekleniyor. OECD verilerine göre, Türkiye bu cihazların nüfusa oranla en az kullanıldığı ikinci ülke (son sırada Hindistan yer alıyor). Bu cihazlar tarafından oluşturulan online veri trafiğinin ise 2020 yılında 44 zettabyte’a yani 44 trilyon GB’a ulaşması bekleniyor.
Bu noktada ortaya çıkan sorun ise bu verilerin depolanabilmesi için ihtiyaç duyulan saklama ortamlarının yetersiz kalmaya başlamış olması. Her ne kadar günümüzde depolama birimlerinin kapasitesi artmaya devam etse de, bu artış gelecekteki ihtiyacı karşılayacak düzeyde görülmüyor.
“Sessiz sedasız İnternet’e bağlanarak veri transferi gerçekleştiren bu aygıtlar gerçekten büyük miktarlarda veri depolama alanlarına ihtiyaç duyabilir mi?” sorusu aklınızdan geçiyor olabilir. Bu noktada, GE’in ürettiği jet motorları ile ilgili bir örnek vermek yerinde olur. Bir jet motorunda çok sayıda algılayıcı yer alıyor ve bu algılayıcılar tarafından her uçuşta analiz edilmek üzere 500GB veri oluşturuluyor. Bir uçakta en az iki jet motorunun bulunduğu düşünülürse uçuş başına en az 1 TB verinin stoklanması ve online olarak iletilmesi gerekiyor.
O yüzden de söz konusu IoT olduğunda yakın gelecekte yapay zekanın insan ırkına zarar vereceği ya da Internet’e bağlı olmayan hiç bir şeyin kalmayacağı gibi klişeleşmiş öngörüler yerine IoT ile hayatımıza haddinden fazla depolanması ve analiz edilmesi gereken veri gireceğini, o yüzden de popüler mesleklerden olan veri madenciliği gibi alanlarda ihtisas yapan zekalara ihtiyacın inanılmaz derecede artacağını düşünüyorum.
Hakikaten, tüm dünyada bir anda çocuklar neden geleceğin bilgisayar programcıları olarak görülmeye başladı, bir bilen var mı?