Lojistik derslerinde öğrencilere boru hatlarında nelerin taşınabildiğini sorduğumda aldığım cevap aynıdır; sıvı ve gaz formundaki cisimler. Elbette bir borunun içinden su, petrol ve LPG gibi akışkanlar dışında katı cisimlerin taşınabileceğini düşünmek ilk anda insanların aklına yatmıyor. Oysa ki uzun yıllardır kömür gibi belli başlı madenler de sıvılardan yararlanılarak boru hatları vasıtasıyla nihai destinasyonlara çok daha ekonomik olarak ulaştırılabiliyor.
Kurulum maliyetleri yüksek olmasına rağmen işletim masraflarının oldukça düşük olması sayesinde lojistik maliyetlerinden önemli tasarruf elde edilmesini sağlayan bu sistemin bir benzeri aslında hastanelerde de vakumlu tüpler ile laboratuvarlar ile diğer birimler arasında numune vb. iletişiminde yaygın olarak kullanılıyor.
Peki aynı mantık insan taşımacılığında kullanılamaz mı? 1812 yılında bir İngiliz mühendis yazmış olduğu kitapta kapalı tüneller içinde buhar enerjisinden yararlanılarak insan ve yük taşınabileceğini iddia etmiş, Londra’da yaklaşık bir yıl boyunca buharın itme gücünden yararlanılarak bir çeşit feniküler sistem ile yolcu taşıma çalışmaları denenmiş ancak verim alınamamış.
Genç girişimci Elon Musk tarafından kara, hava, deniz ve tren yolundan sonra beşinci taşıma modu olarak ifade edilen ‘Hyperloop’ teknolojisi de bu temellere dayanan vakumlu boru hattı taşımacılığı olarak yakın gelecekte hayatımıza girmeye hazırlanıyor.
Öncelikle Elon Musk’a değinmek istiyorum. Ülkemizde çok fazla tanınmasa da ABD’de elektrikli araçların insan hayatına girmesinde önemli katkısı olan Tesla Motors’un CEO’su ve ürün mimarı olarak görev yapan Musk, ülkemizde bu ay itibariyle faaliyetlerini durdurmak zorunda kalan online ödeme sistemi PayPal’ın da kurucularından.
Ayrıca ABD’nin en büyük güneş enerji şirketi Solar City’in de yöneticisi konumunda olan Musk, 2020 yılına kadar Hyperloop adını verdiği taşıma sistemini hayatımızın bir parçası haline getirmekte kararlı. Bu amaçla rakip iki şirketle aynı anda Nevada’nın çöllük arazisinde kilometrelerce uzunlukta test amaçlı tüpler inşa eden Musk, projesinin havalimanları ile kent merkezleri ya da birbirlerine yüzlerce km uzaklıktaki metropoller arası yolcu ve yük taşımacılığı gibi çok farklı şekillerde kullanılabileceğini ifade ediyor.
Hyperloop çalışmaları, teorik olarak tüp içinde yer alan kapsüllerde seyahat edecek insanların saatte 1200 km’ye varan hızla gideceği yere çabucak ulaşabilmesini hedefliyor. Kurulum maliyetinin metro hattından daha ucuz olacağı, o yüzden de yolcu biletlerinin de diğer taşımacılık modlarına göre daha hesaplı olacağı düşünülürken, sistemin tüp üzerine yerleştirilen güneş panelleri ile kendi enerjisini üretebileceği, o yüzden de daha çevreci olacağı, operasyon esnasında insan faktörü en aza indirildiği için daha güvenli olacağı ve seyahat esnasınca yolcuların kalkış ve duruş dışında hareketi çok fazla hissetmeyeceği gibi avantajlar ön plana çıkıyor.
Ancak, güvenlik önlemlerinin nasıl alınacağı ve acil durumlarda tahliye vb. durumlarda eylemlerin nasıl yapılacağı gibi yasal düzenleme ve standartların oluşturulamaması bir eksiklik olarak görülüyor. Ayrıca, yolcularda ani kalkış ve duruşlar sebebiyle yol tutması, mide bulantısı gibi rahatsızlıkların da görülebileceği düşünülüyor.
Daha da ilginci, sistemin işleyişi konusunda halen endüstriyel anlamda kabul görmüş bir standart yok. Her şirket kendi planlarının çalışıp çalışmayacağını bilgisayar üzerinde simüle ediyor ve Nevada’da elde edecekleri test sonuçları için 2016 sonuna kadar oluşturmaya çalıştıkları prototiplere odaklanıyorlar. Teorik olarak tüp içerinde yolcuları taşıyacak olan kapsüllerin ya hastanelerdeki gibi vakumlama ile çalışması, ya da oyun salonlarındaki hava hokeyinde olduğu gibi hava üfüren bir sistem ile itilerek hareket etmesi planlanıyor.
Geçtiğimiz günlerde Rusya bu sistemi metropollerde ve eğer Çin destek olursa iki ülke arasında oluşturacağı bir güzergahta kullanmak istediğini açıkladı. Hyperloop tasarımcılarının hayalinde ise Avrupa’yı tüplerle Çin’e kadar ulaştırıp yeni nesil ipek yolu projesi oluşturmak var.
Uzun vadede neler olacağını bilemesek de bu sistemin en zor uygulanabileceği ülkelerden birisinin Türkiye olacağını tahmin etmek güç değil. Çok sayıda dağlık bölgenin bulunduğu ülkemizde sanırım proje en rahat İç Anadolu Bölgesinde Ankara –Konya – Kayseri üçgeninde test edilebilir. Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere pek çok bölgemiz açısından ise dağları delmek ya da viyadükler oluşturmak oldukça maliyetli ve çevreye zarar verici olabilecektir.
Sevgiyle Kalın!