Leylâ ile Mecnûn, hepimizin çok yakından tanıdığı bir aşk hikayesi olsa da çoğunluğumuz tarafından merak edilip okunduğunu zannetmiyorum. İran kaynaklı bu efsanenin kökeni 9. Yüzyıl’a kadar uzanır. Ayrıca, zaman içerisinde farklı yazar ve şairler tarafından farklı versiyonlarının kaleme alındığı da biliniyor. İran’da en tanınmış versiyonu, 1192’de şiir formatında Nizami Genceri tarafından yazılmış. Bizde ise Fuzulî 1535 yılında Leylâ vü Mecnûn adlı meşhur mesnevisini kaleme almış.
Son günlerde aşağıdaki fotoğraf sosyal ağlarda çok sık paylaşılmaya başladığı için bu kısa bilgiyi sizlerle paylaşmak zorunda kaldım. Çünkü, fotoğrafların üzerindeki yorum oldukça komik! Her ne kadar ilk fotoğraf makinesi fikrinin Leyla ile Mecnun efsanesinden çok daha önce, 5. Yüzyıl’da Çinli filozof Mo Ti tarafından ortaya atıldığı bilinse de, bilinen ilk fotoğraf makinesi çalışmaları 1500’lere, basılı ilk fotoğraf ise 1800’lere rastlıyor. Kaldı ki, Leyla ile Mecnun bir efsane, yani yaşadıklarına dair herhangi bir bilgi ya da belge mevcut değil!
O yüzden de böylesine saçma bir paylaşımın insanlar tarafından nasıl inandırıcı bulunduğu ve paylaşılmaya devam edildiği beni gerçekten şaşırtıyor. Bu tarz paylaşımlarda genellikle inandırıcı gözükmek ve böylelikle de insanların paylaşımın doğruluğunu sorgulamaması için mutlaka bir referans gösterilir. Bu paylaşımda da adını ilk kez duyduğum Bahman Zohouri adlı bir gazeteci (ya da fotoğrafçı?) kaynak olarak gösterilmiş. Adı belirtilmeyen bir müzede bu fotoğraflara rastladığı iddia edilen bu kişinin kim olduğunu araştırırken onun adına açılmış olan bir Facebook profiline rastladım. Her ne kadar o profilin kendisine ait olduğuna dair elimizde belge olmasa da orada ilginç bir paylaşım vardı. Günah çıkarma tadındaki o paylaşımı aşağıya ekliyor ve yorumu sizlere bırakıyorum...
Bahman Zohouri'nin orijinal Facebook paylaşımı
(*) Paylaşımdaki en önemli yanlışlardan birisi de Leylâ ile Mecnûn’un çirkinliği! Fuzulî meşhur eserinde onları şu şekilde tasvir ediyor:
“Leylâ değildi, sanki Cennet’in içerisinde bir huriydi; Mecnûn değildi, sanki karanlığın içinde bir ışıktı...”
Nizami Genceri değil "Gencevi" Azerbaycanın Gence şehrinde doğmuş Türk yazar anladınmı