Türk siyasetinde Adnan Menderes ismi ülke genelinde önemli bir kitle için ‘efsanevi’ niteliktedir. Belli bir yaşın üzerinde olanlar, babalarından, dedelerinden dinlemişlerdir Menderes’i. Bugün demokrasinin ‘yılmaz savunucusu’ olduğu iddiasında bulunan CHP’nin iktidar olduğu dönemde asılmış olan bu efsanevi liderin yası yıllarca tutulmuştur. Tanınırlığı daha çok liderliğini yaptığı Demokrat Parti kaynaklı olsa da Menderes bu kimliğinden önce CHP milletvekilliği görevinde de bulunmuştu. Ve bu görevi sırasında genel merkezin emriyle Antalya CHP il ve ilçe teşkilatlarını teftiş etmişti.
Antalya’da tarih öğretmenliği yapan Faysal Mayak’ın, Adnan Menderes’in yaklaşık 3 ay süren teftişi ve sonrasında hazırlayıp genel merkeze sunduğu raporu bir dizi yazı formatında 5 gün boyunca gazetemiz MANŞET’te yayımladık. Son bölümü dündü. Şahsen ben raporu kurgularken dahi büyük heyecan yaşadım. Çünkü raporda anlatılan her ne kadar 1935 yılı Antalya Cumhuriyet Halk Partisi teşkilatları olsa da, içerdiği veriler döneme ait bir çok fikir de veriyordu. 1935 yılı Antalya’sının insan yapısı, ekonomik durumu, tarımı, sosyal yaşamı vs. raporun satır aralarında anlatılıyordu. ‘Menderes’in Gözünden Antalya CHP’ başlığıyla 5 gün boyunca yayımladığımız yazı dizisini, gazetemizin internet sayfasından ve kişisel facebook hesabımdan da paylaştım. Amacım CHP özelinde Antalya’nın bir dönemine ışık tutan bu gerçekten bilgilendirici yazı dizisinin olabildiğince çok okunmasını sağlamaktı.
Okurlarımızdan olumlu bir çok tepki aldım. Meslektaşlarımızdan da bizi kutlayanlar oldu ancak daha çok kitlelere ulaşsın diye paylaştığımız sosyal medyada arzu ettiğimiz yankıyı bulmadı. Sosyal medyada abuk sabuk paylaşımlar onlarca, hatta yüzlerce ‘beğeni’ alırken, yazı dizisinin reytingi maalesef bir elin parmaklarını geçmedi. Benzer örnekleri çok. Yeni nesil ne yazık ki, bilgi sahibi yapacak, ufkunu açacak hiçbir şeyi okumuyor. Okumadığı için de aslında doğru kullanılması halinde müthiş bir iletişim vasıtası olan ‘sosyal medya’ bir ‘gereksiz muhabbetler/paylaşımlar’ çöplüğüne dönmüş durumda.
Zaman zaman yerel gazetelerin niçin okunmadığı konusunda meslektaşlarımızla görüş alışverişinde bulunuruz. ‘Okutmaya’ yönelik çalışmalar yapmamız gerektiği noktasında hemfikir oluruz. Bu yönde çalışmalar da yaparız lakin yukarıda verdiğim örnekte de görüldüğü gibi mesele sadece bizlerden kaynaklanmıyor.
Okumayı ‘zul’ kabul eden bir nesil var karşımızda…
Sadece yerel gazeteler de değil, hiçbir yazılı neşriyat arzu edilen seviyede tirajda değil. Artık ceplere inen internet, (son derece sağlıksız olmasına rağmen) bilgiye ulaşımı ‘an’ seviyesine düşürdüğü için yazılı neşriyata kimse itibar etmiyor. Bir avuç emekçinin yıllardır her gün bıkmadan usanmadan hazırladığı gazeteleri alanlar dahi okumuyor. Kimi eski bir alışkanlığın devamı niteliğinde, kimi konumu itibarıyla ‘bir gün işime yarar’ düşüncesiyle satın alıyor gazeteleri…
Hal böyle olunca da gazeteler günden güne niteliklerini ve niceliklerini kaybediyor…
Üzülüyorum, hem de çok üzülüyorum…