Bu sabah erken uyandım.
Henüz güneş uç vermemişti.
Az şekerli kahvemin yanına günün ilk sigarasını ekleyince kırışığım açılıverdi.
Balkon demirine konan üveyikle öpüşme faslını bitirdikten sonra, çift katlı çiçek açan sardunyanın kokusunu çektim derin derin…
Mevsimin ilk çiçeğiydi.
Az sonra telaşla dönen tekerlekleriyle işçi servisleri geçmeye başlardı evimin önünden…
Uykusunu açmak için gözlerini ovuşturarak sabahın köründe işlerine gidiyorlar…
İçeri geçip televizyonu açtım.
Her sabah yaptığım gibi haber kanalları arasında zıplamak içimden gelmedi.
Biliyordum seçim sonrası haber bültenlerinde nelerin olacağını…
“22 yıl sonra AK Parti 2. oldu…..”
“CHP Anadolu’yu kırmızıya boyadı….”
“Özgür Özel seçim sonrası ilk konuşmasında…..”
“İmamoğlu büyük fark attı…
“YSK toplanarak itirazları görüşecek….”
“Emekliler iktidara ders verdi…”
“Vs vs vs”
Sıktı gayri…
Kapattım televizyonu, yeniden sokağa döndüm.
Her seçim sonrası siyasilerle vatandaşın gündemleri farklılaşır.
Uykulu gözlerle servis bekleyen işçilere yaklaşıp “açlık sınırı 25 bin TL olmuş, sabahın köründe gittiğin işte ne kadar alıyorsun?” diye sorsam eminim önce terslenir, sonra da azarlanırdım..
Boş verrrr….
Ne soracağım ya!…
Bulsun belasını…
Ekmeğini nasıl elde edeceğini düşünmek yerine şimdi bana bir sürü siyasi analiz yapmaya kalkarlar…
Sabah sabah canımı sıkmaya hiç niyetim yok…
En iyisi ben çayı demlemeye başlayayım…
Bir dilim ekmeği kızartıp üzerine sakız gibi kehribar balla tereyağını süreyim…
Üzerine de bol limon sıkılmış ton balığını afiyetle götüreyim…
Nasıl olsa “tuzumuz kuru(!)” ya…
İyi de şimdi bunlar boğazımdan aşağıya da inmez ki…
İşe gitmek için servis bekleyen, şu yıpranmış mantosunun kol ağzı dirseklerine dek çekilmiş kadın, acaba çocuklarına zeytin, peynir yedirebildi mi?
Offf… of ya…
Len Mehmet Talay, sana mı düşmüş şimdi elin yoksul işçi kadınının çocuklarının aç olup olmadıkları!…
Evet, bana düştü…
Hem de yeni değil, 50 yıldır emeği ile yaşayanların, emekçilerin derdi bana düştü…
Seçim ne mi oldu?
Ne olacak, “al takke ver külah…”